IĞDIRIN TARİHİ TURİSTİK YERLERİ


IĞDIR’DA SAKALAR DÖNEMİNDEN KALMA TAŞ KALE

Iğdır ilinin güney batısında yer alan bu kale balık gölünün içine uzanan yarım adanın hemen üstündedir. Çeşitli kaynaklarda İskit kale, Taş kale, Sakalar kalesi olarak adlandırılan bu kalenin tarihçesi MÖ 3 bin yılına kadar uzanıyor. Yöre halkınca ise bu kaleye, er galası, kimmer  galası ve daş gala gibi çeşitli isimlerle anılmaktadır. Balık gölü içerisine uzanan yarım ada şeklindeki sarp kayalıklar üzerine  inşa edilen kalenin karadan giriş kısmı siyah bazalt taşlarla örülmüş kale surlarından oluşmakta ve kale içerisinde sakalar döneminden kaldığı söylenen çeşitli duvar kalıntıları, oda şeklinde bölümler yer almaktadır. Yarım adanın karşısında yani Balık gölünün tam orta kısmında yer alan küçük  ada parçası üzerinde ve bir kısmı sular altında kalan kale kalıntıları da bölge tarihine ışık tutacak önemli bulgular arasında.  Yöre halkınca yarım ada üzerinde bulunan taş kaleden gölün ortasında bulunan ada üzerindeki ve yöre halkınca efrasya galası olarak ta adlandırılan kaleye yer altından tünel şeklinde bir yol uzandığına inanılmaktadır.


Mitolojik açıdan Iğdır İrem Bağarı hikayesi:

Iğdır İrem Bağları mitolojisi:

 Evvel zaman içinde Ağrı (Kaf) dağının dört bir yanında yüzlerinden samimiyet, yüreklerinden vefa eksik olmayan iyi insanların hep birlikte sevgiyle ve doğayla barışık halde yaşadığı bir diyar varmış.   

  İnsanların birbirlerine olan saygı ve sevginin yanı sıra hayvanata, doğaya ve çevreye karşı olan adalet duygusunun da çok yüksek olduğu bu diyar çiçekler ülkesi olarak ta adlandırılırmış. Hatta Hz Nuh peygamber’in bile tufan sonrası zulme, küfre ve günaha bulaşmış kavimden kurtulmak için masum insanları gemiye alıp yeni bir başlangıç için özellikle bu toprakları tercih ettiği söylenenler arasında.

     Rivayete göre bu iyi insanlara Tanrı tarafından Ağrı dağının yamacında içinden ırmakların aktığı, rengârenk kelebeklerin ve kuşların uçuştuğu, binlerce renk çiçeklerlerin açtığı, birbirinden güzel meyve ağaçlarının bulunduğu ve kurtla kuzu’nun birlikte oynadığı bir cennet bahçesinin bahşedildiği söylenir durur kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa.

 

Gel zaman git zaman derken bu topraklarda çevre ve tabiata karşı olan adalet duygusunun bozulmasıyla Ağrı dağının eteğinde bulunan bu cennet bahçesi dağın sallanmasıyla toprak altına çekilerek kaybolduğuna inanılır.

  Mitolojiye göre Iğdır, Nahcivan, Erivan, Van ve Tebriz yöresinde kısacası Ağrı dağının dört bir yanında yaşayan insanlarda İrem (Cennet) bağlarıyla ilgili şöyle bir inanç yaygındır. Hangi dinden, dünya görüşünden, yaşam tarzından ve inanıştan olursa olsun bu dağın etrafında yaşayan tüm insanlar doğaya ve birbirlerine karşı adil oldukları zaman bu “Cennet bahçesi’nin” yüce yaratan tarafından onlara yeniden bahşedileceğine inanırlar.

Iğdır, Nahcivan, Erivan, Van ve Tebriz bölgesinde Nevruz kutlamaları kapsamında geleneksel olarak her yıl yapılan tabiat günü olarakta adlandırılan  “Tabiatla Barış bayramı” bu konuya verilebileceğimiz en belirgin örneklerden birsidir. Nevruz bayramının yedinci ve son aşaması olan bu bayramın ritüelleri hem doğaya hem de tüm canlılara duyulan sevgiyle birebir örtüşmektedir.



IĞDIR’DA KÖY ADLARI

Yerleşme adları bir yerin günümüze ve geçmişe ait bazı coğrafi özelliklerini ortaya koyan en önemli unsurlardan birisidir. Iğdır Yöresi, geçmişte M:Ö 4000-810 Huriler, M.Ö. 810-785 Urartular M.Ö. 785-400 Sakalar 1064-1239 Kayılar 1239-1256 Çingizler 1256-1355 İlhanlılar 1355-1404 Timur’lar. 1404-1469 Karakoyunlular, 1469-1502 Akkoyunlular, 1502-1514 Safavi Türk Devleti, 1736-1827 Gacarlar (Revan Eyaleti) ve Osmanlı gibi birçok hâkim güç ve medeniyetin yaşadığı bölge olmuştur. Her medeniyet kendi kültürel mirasından bazı izler bırakmış ve böylelikle sahada bu medeniyetleri temsil eden ve çok kültürlülüğün yansıması olan farklı yerleşme adları ortaya çıkmıştır. Doç. Dr. İbrahim Güner’in yaptığı araştırmalarda Iğdır ve çevresinde en çok rastlanılan isimler Kimmerler, Vanad, Bulgar, Saka, Udin, Arsaklı, Kıpçak, Hun, Agaçeri, Parn, Sabir ve Hazar gibi Türk topluluklarından kalan yer adlarıdır.  Buradanda anlaşılacağı gibi bölgenin MÖ Vll' inci yüzyıldan itibaren Türk yerleşmesine sahne olduğu ve dolayısıyla  tarihin çok eski devirlerinden beri bir Türk yurdu olduğu bilinmektedir. Iğdır’da en yaygın olarak rastlanan tarihsel yer adları ise XI' inci yüzyıldan itibaren buralara hakim olan Selçuklu Türkmenleri ve diğer Oğuz boyu ve oymaklara ait yer adlarıdır.

Özet olarak Iğdır yöresinde bulunan köy isimleri de geldikleri kültüre dair pek çok sırrı da içinde barındırıyor. Yüzyıllar boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış bu topraklar, üzerinde yeşeren medeniyetlerin izlerini hem tarihi kalıntılarla, hem de yerleşke isimleriyle günümüze taşımıştır. Gödekli’ den, Yaycı’ ya Kızılzakir’den Erhacı’ ya köy isimlerine kısaca bir göz atalım.

IĞDIR:  Oğuz Han yirmi dört Oğuz boyundan yirmi birincisi sayılan İç Oğuzlar'ın Üçoklar koluna mensup idi. Kentin ismi Oğuz Han'ın altı oğlundan biri olan Deniz Han'ın en büyük oğlu olan İğdir Bey'den gelmektedir. Iğdır ve kabilesi, Azerbaycan ve Aras bölgesinde yerleşmiştir . Karakoyunlu ve Akkoyunluların  da mensup olduğu bu boyun ilk başbuğu İğdir Bey'dir Iğdır'ın sözcük anlamı iyi, büyük, ulu, ünlü ve sahip'tir. Yöre halkı Iğdır adını İdir veya İydir olarak telaffuz etmektedir. 30 Mayis 1404 yılında Ağrı dağını kuzey eteklerindeki Iğdır Korgani'na uğrayan lspanyol Elcisi Clavijo, "kayalıklar uzerinde duran bir Kalenin olduğunu isminin ise Iğdır olduğunu belirtmektedir. Buradan da, Oguzlar'm 24 boyundan, 21'Incisi sayılan iç Oğuzların  Üç-Ok koluna bağlı Iğdır beyin Sürmeli Çukuruna inerek burada yerleşik hayata geçtiği anlaşılıyor. Bu gün Iğdır Kültepe Büğdüz mevkide kayalıklar üzerinde yöre halkınca oğuzgala olarak adlandırdığı eski çağlardan kalma bir kale kalıntısı bulunmaktadır.

BAHARLI MAHALLESİ: (Baharlı oymağı) Karakoyunlu hanedanlığı boy birliğine katılmış olan bir oymaktır. Bu oymağın, büyük olasılıkla 1408 yılında Kara Yusuf tarafından Hamedan fethinin ardından, Karakoyunlu boy birliğine katıldığı anlaşılmaktadır. Kökenleri Vladimir Feodoroviç Minorsky, Barānī (veya Bārānlū) diğer bir adının Bahārlū olduğu ve Īvā boyundan ayrılmış, Karakoyunlu hanedanlığında egemen olan bir oymaktır. J. Malcolm göre, başlangıçta "Timur tarafından Suriye'den Fars'a getirilmiş" aslen Šāmlū'ların bir koludur. Azerbaycan'da Agdam Rayonunda 133 m. rakımda Baharlı ve Zangilan Reyonunda 346 m. rakımda Baharlı adında yerleşim yerleri vardır. Ermenistan'da Syunikʼ (eski adı Zengezur) eyaletinde 1669 m. rakımda Baharlu adında bir köy vardır. İran'da Günümüz İran'da Fars eyaleti yanında, Azerbaycan, Kerman ve eski Horasan eyaletlerinde yerleşiktirler. Anadolu'da Baharlı oymağı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı ve Muğlanın Milas ilçesinde Baharlı isminde köyler mevcuttur. Ayrıca bazı kaynaklar 1664 de Ağrı dağı Korhan yaylasında meydana gelen ve bir hafta süren depremle Iğdır kalesi ve şehri yıkılmış (Kırzıoğlu 1953: 537). Sağ kurtulanlar ise ovaya inerek Baharlı ve Iğdırmava (Yeni Iğdır)  köylerine yerleştikleri yazmaktadır.


BAŞKÖY (ARALIK): Eski adı başköy olan bu ilçemiz ovadan Ağrı dağı’na uzanan topraklarda Ağrı dağına en yakın köy olduğundan oğuz Türkçesiyle baştaki köy (başköy) ünvanıyla anılmıştır. Nahcivan’ın  Ağrı dağına en yakın rayonu olan Şarur ve aynı konumda İran’ın Culfa şehrinde’de aynı adla köy isimleri bulunmaktadır.

CENNETABAT KÖYÜ: 1854 yılındaki kaynaklarda adı yine Cennetabad olarak geçen bu köy  adını İrevan hanlığı beylerinden aldığı söylenmektedir. Geçmişte iğde ve ılgın ağaçlarıyla meşhur bu köyümüz 18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın başlarında bölgeye hakim Güney Kafkasya Türk hanlıklarından birisi olan revan hanlığı beylerinin gezi amaçlı gelerek vakit geçirdikleri yer olarak bilinmektedir. kültürel, tarihi ve doğal güzellikleriyle meşhur bu köyümüzde ayrıca Gacarlar döneminden kalma tarihi bir mezarlık bulunmaktadır. Köyde bulunan Ağrı dağının lav taşlarıyla yapılmış taş mektepte Iğdır’ın en eski okulları arasında.

KARAKOYUNLU İLÇESİ: Adını 14. Yüzyılda İran, Irak, Azerbaycan, Musul, Kerkük, ve Van gölünü kapsayan  büyük bir coğrafyaya hakim olmuş Karakoyunlu devletinden almıştır. Karakoyunlular Anadolu’dan İran’a yaptıkları akınların yanısıra, Azerbaycan’ın tam olarak Türkleşmesini sağlayan harekatın temelini atmışlardır. Onların konuştukları dil, bugünkü Azerbaycan (Doğu Oğuz) Türklerinin konuştukları dildir. Karakoyunlu hükümdarlarından Cihanşah, Azerbaycan edebiyatının klasiklerinden biri olmuştur. Bugün Karakoyunlu ilçe merkezinde Karakoyunlular döneminden kalma koç başlı mezar taşları ile birlikte  ve Aralık Kulukent (Gulukent) köyünde bir kümbet bulunmaktadır.  

GÖDEKLİ KÖYÜ: Köy ismini 1497-1499 yıllarında Akkoyunlu devletinin başına geçen Gödek Ahmet’ten almıştır. Akkoyunlu hükümdarı Gödek Ahmet’in 14. nesilden torunu olan Gödek Murat önderliğinde kurulan bu köyde Akkoyunlu İbrahim Gödekli adına yapılmış bir kümbet bulunmaktadır. Gödekli kabilesi oğuzların Üçoklar kolundan Bayındır boyuna mensup bir kabiledir, Gödek lakabı ise hükümdar Ahmet’in bacakları kısa olduğundan Gödek Ahmet lakabıyla anılmasından kaynaklıydı. (Gödek; Azerbaycan Oğuz Türkçesinde kısa anlamına gelmektedir) 

YAYCI KÖYÜ: Köy adını Oğuzların Üçoklar boyuna mensup Dağhan’ın 4 oğlundan biri olan Salur beyin çocuklarından Öğürcük Alpın büyük oğlu Yaycı beyi kolundan geldiği düşünülmektedir. Bu köy ahalisinin o dönemler ok ve yay sanatıyla da uğraştığı söylenmektedir.

EKEREK KÖYÜ: Iğdır’da mitolojik anlamlı yer adlarına da  rastlanmaktadır. Ekerek (yeni adı Uckaya) köyü de bunlardan biridir, Dede Korkut Destanı’nın kahramanlarından biri de Ekerek (Egerek) Bey'dir. Bu köy adını  Ekerek Bey'den almıştır.

GÖKTAŞ KÖYÜ:  Köyün adı, Horasan'dan gelerek Anadolu'yu yurt tutan Oguzlar'rn başında bulunan Gok-Taş Bey'den geldiği söylenmektedir,  ayrıca bu köy sınırları içerisinde Köroğlu kalesi adında bir eski kale kalıntısı bulunmaktadır.

TURABI KÖYÜ: Tuzluca ilçesine bağlı bu köyün adı 15.yy da  Safeviler dönemi Şah Abbas  zamanında  Sahat Çukuru idaresinde bulunmuş olan, Turabi Bey'in adından geldiği bilinmektedir.

ZÜLFİKAR KÖYÜ: Köyün Revan Türk Hanlığı döneminde (1749) yılında bir Türk Beyi olan Zülfikar Han tarafından kurulduğu bilinmektedir.

ERKOV (SUVEREN) KÖYÜ: Iğdır ve çevresinde Urartular’a bağlı olarak yedi tane yerel krallık bulunuyordu. Bunlardan Erixuaki Krallığı Ağrı Dağı kuzey yamaçları ile Aras Nehri arasında, bugünkü Karakoyunlu ilçesi kara kireler denilen mevki Taşburun, Bulakbaşı, Aktaş köyleri ile Melekli Beldesi’nin doğusunda yer alan Kasımın Tığı denilen mevkide yer alıyordu. (MÖ IX.-VIII. yüzyılda) Iğdır' da yaşayan Urartular'a bağlı Erikua Krallığı'nın egemen soyu olan "Erikua" adının, şimdiki "Erkov" adında korunduğu belirtilmektedir. 

AHURA (Yenidoğan) KÖYÜ:  Büyük Ağrı Dağının kuzey yamaçları üzerinde bulunan Ahura (Akhura), MO II. Yüzyılda Artaksiyasli Krallığı zamanında bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. (Ahura-Mazda Hürmüz) Artaksiyaslıların en cok ziyaret ettikleri tanrı idi, Ahura, 1840 yılında Ağrı Dağı’nda meydana gelen yer sarsıntısı ile dağdaki kayma sonucu, toprak altında kalmıştır. Bu olayda köyün bütün insanları (1600 nüfus) ve hayvanlar da yok olmuştur. Daha sonra burada kurulan yerleşme, 1965 yılında "Yenidogan" adıyla bir muhtarlık yönetim birimi durumuna getirilmiştir.

ALİKAMER- MOLLAKAMER KÖYLERİ:  Iğdır il sınırları içerisinde bulunan bu köy isimleri M.ö. 3000 – 1000 Yılları arasında bölgede yaşamış ve yaşadıkları coğrafyada derin kültürel miraslar bırakmış Asya kökenli Turani bir kavim oldukları bilinen Kimmerler’in hatırasını taşımaktadır.

TAŞBURUN KÖYÜ:  köy Ağrı dağının püskürttüğü lavların meydana getirdiği kayalıkların Aras nehrine doğru uzandığı en uç çıkıntıda kurulduğu için ismini buradan almıştır. 

AMARAT (ÇAKIRTAŞ) KÖYÜ: Araştırmacı yazar Nihat Çetinkaya’nın tespitlerine göre Akkoyunlu Kul Yusuf Kümbeti’nin de bulunduğu bu köyün isminin Sakalar’ın Amarat boyundan geldiği söylenmektedir.

HASANHAN KÖYÜ:  Köy adını Revan serdarı Hasan Han Kaçar İrevanski den almıştır, 18. Yüzyılın başlarında Gencede dünyaya gelen Hasan hanın  varislerinin bir kısmı halen İstanbul’da yaşarken bir kısmının da Amerika birleşik devletlerinde yaşadığı bilinmektedir. Hasanhan köyünün ilk kurucularından sayılan Hasan Han Kaçar İrevanski’nin mezarınında  bu köyde olduğu söyleniyor. 

GACAR KÖYÜ: Kacar/Gacar veya (Azerbaycan oğuz türkçesiyle "Gecer") köyün adıdır. Kaynakların bu bölgeye gelip yerleştiğini bildirdiği Ağaç-Eri Türk boyunun adından geldiği anlaşılmaktadır. aynı zamanda ismini  1794 ile 1925 yılları arasında bölgede hüküm sürmüş Gacar Türk devletinden aldığı bilinmektedir. 

 Ayrıca Iğdır Tuzluca bölgesinde Sabir Türklerinden kalma bir çok yer adlarına da rastlamak mümkündür . Örneğin,  Kirkbulak, Sarıbulak, Ağbulak, Onbulak (yeni adi Unbulak) ve Karabulak köylerinin adlarıda Sabir Türklerinden kalma yer adlarıdır. 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

---- Oğuz boylarının Anadolu coğrafyasını fethettikten sonra yerleştikleri bölgelere yer adı vermede boy, oymak ve şahıs adlarından yararlandıkları bilinmektedir.

Ayrıca Iğdır Yöresinde adını şahıslardan  alan yer adları da oldukça yaygındır. Eskiden Iğdır yöresinde  Horasan-Anadolu dervişlik geleneği çok yaygındı, Bu anlamda ileri görüşleri ve kararlarındaki hakkaniyetle bilge insanların isimleri de Iğdır genelinde yaşatılmıştır. Canderviş, Hakveyis, Hakmehmet, Hüseyinkent, Necefali, Kerimbeyli(Abbasabad), Kızılzakir, Alikızıl, Kulukent (Aralık), Seferkulu, Halfeli, Alican, Mürşitali, Pirdemir gibi köy isimleride Iğdır yöresinde  dervişlik geleneklerine göre verilmiş yer isimlerine örnek gösterilebilir.

 

HAKMEHMET KÖYÜ: Adını horasan erenlerinden alan bu köyde Mehmet isimli bir bilge kişinin  yaşadığı ve bölgede yaşanan anlaşmazlıklarda hep hakkı söyleyen kişi olarak ön plana çıktığı söylenmektedir, bu bilge kişinin mezarının da bu köyde olduğu söylenmektedir. Iğdır merkeze bağlı Hakveyis köyüde yine aynı anlamı taşımakta ve Veyis adında bilge bir kişiden adını aldığı bilinmektedir.

KASIMCAN KÖYÜ: Adını yine Anadolu’yu vatan yapan Horasan Erenler’inin temsilcilerinden biri olan Kasım adında bilge bir kişiden alan Kasımcan kelime olarak  hakkıyla bölen bölüştüren anlamına gelmektedir.

KIZILZAKİR KÖYÜ: Yeni adı Akyumak olan bu köy adını yine bilge bir kişiden aldığı söylenmektedir, Kızıl sözü yörede değerli mukkades anlamında kullanılmakta olup Zakir isminde bilge bir kişinin aldığı kızıl ünvanıyla Kızıl zakir olarak anılmasından kaynaklıdır.

MELEKLİ BELDESİ: Melekli isminin nereden geldiğine dair çeşitli rivayetler vardır, bazı kaynaklar ismini Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Ani’yi feth ederken kısa bir süreliğine Melekli kale içinde ordularıyla konuklamasından kaynaklandığı ve buraya Melikli ismin verildiği, Araştırmacı yazar Nizamettin Onk’ un tanımına göre ise yine Horasan erenlerinden bilge kişi Ali adında bir şahsın gelip bu köye yerleştiği ve yaptığı iyliklerle, yardımseverliği ile bölgede Melek ön adını alarak  yöresel ağızla Melek eli olarak hitap edildiği, Zaman içerisinde aradaki “e” harfi kullanılmadığından Günümüz Türkçesine Melekli olarak geçtiği söylenmektedir.

IĞDIR ERHACI KÖYÜ

Iğdır merkeze sadece 5 km uzaklıkta ve adını horasan erenlerinden alan bu köy son zamanlarda Trekking, dağcılık, Off road ve dağ bisikleti gibi doğa sporlarında adından sıkça bahsettirmektedir. Tarihi Huriler, Urartular dönemine kadar uzanan ve Ağrı dağının yerel ruhunu günümüze kadar koruyan köylerimiz arasında.

      Kalabalık ve hareketli büyük şehirleri arkamızda bırakıp doğası, sakinliği, tarihi ve efsaneleriyle ilgi uyandıran, Ağrı dağının püskürttüğü lavların tamda bitiminde kurulu bu köyün sokaklarını dolaştığınızda her evin temelinde muhakkak Ağrı dağından koparılıp getirilen bir taşın olduğunu göreceksiniz. Yöredeki inanışa göre, yeni bir ev kurulduğunda bu evin temeline Ağrı dağından bir taş konulursa o ocağın Ağrı dağı gibi sonsuza dek tüteceğine inanılır. Tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle büyüleneceğiniz bu köyde peynir, lor, ve tereyağı gibi doğal köy ürünleri bulmanız mümkün.

 

TARİHÇE: 1886 yılındaki kayıtlarda Aşağı ve Yukarı Erhacı köyleri "Erhacı" adı altında tek bir köy olarak geçmekte idi, 1901 yılı kayıtlarında da Erhacı adını taşıyan bu köy, 1914 yılından beri aynı adı taşımaktadır. Yine  1950. Yıllarda  bu köy sınırları içerisinde Erhacı adıyla anılan bir gölün (gölet) olduğu, Köy sınırları içerisinden geçen tahliye kanalı ile birlikte bu gölün suyunun tamamen çekildiği bilinmektedir.  Tarih boyunca Huriler, Urartular, İlhanlılar Sakalar, Selçuklular, Timurlar, Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Gacarlar gibi bir çok uygarlığa kucak açmış bu köyün tarihçesi Neolitik döneme kadar uzanıyor. Tarihi İpek Yolu güzergahı üzerinde bulunan Aşağı Erhacı köyünün doğusunda yer alan yerel halkın ocak olarak adlandırdığı Kaya mezarı (Mağara) ve Kült alanı Erzurum Kültür Varlıklarını  Koruma Kurulunun kararıyla 2006 yılında Sit alanı olarak ilan edilmiştir. Mağara Kaya mezar ile köy yerleşim alanı arasında bulunan tarihi mezarlık ise sizi adeta günümüz dünyasından soyutlayarak Karakoyunlu ve Akkoyunlular dönemine taşıyor.

    Yukarı Erhacı Köyü’nün güneyinde yer alan sıralı iki tepe üzerinde bölgede yaşayan halk tarafından Oğlan ve Kız Kalesi olarak adlandırılan yerleşim kalıntıları bulunmakta ve bu alanda ortaçağ dönemlerinden kalma bir çok seramik parçası ile işlenmiş obsidyen parçaları bulunmuştur.

     Erhacı isminin kökeni: Köy adını Horasandan gelip bu bölgeye yerleşen bilge kişi Er Hacı’dan aldığı söylenmektedir. Yörede akıl, mantık, bilim ve felsefeyi bilmesiyle tanınan Erhacı, aynı zamanda Tanrı sevgisini kazanmış, iyiliksever, halkın bilgesi, ozanı ve sözünün eri olarak nam salmış bir şahsiyet olarak anlatılmaktadır. Yöre halkınca Erhacı’nın mezarının ise bu köyde bulunan tarihi mezarlık içerisinde yer aldığı söylenmektedir. Iğdır yöresinde yakın geçmiş zamana kadar burada kurbanlar kesilir adaklar adanırmış.

 

     Yöre halkının anlattıklarına göre bu şahsiyet Horasandan üç kardeş yada üç er’en olarak yola çıkmış ve gelip bu bölgeye yerleşmişlerdir. Horasandan gelip Nahcıvan Culfa bölgesine yerleşen büyük kardeşin ismi Ermemmed, Iğdır’a yerleşen kardeşin ismi Erhacı ve Tuzluca bölgesine yerleşen en küçük kardeşin ismi ise Erdavut olarak anlatılmaktadır.  Erhacı, Nahcivan ve Tuzluca bölgesine yerleşen bu üç şahsiyet’in yaşadıkları mekanlar bir birleriyle oldukça büyük benzerlik göstermektedir.  Her üç mekanda da yüksek bir tepe, tepenin üstünde mağara şeklinde oyuk ve bitişiklerinde ise tarihi mezarlıklar bulunmaktadır. Ayrıca bölgede Erhacı, Ermemmed ve Erdavut  ocakları denilen mekanlarda yöre halkı tarafından geçmişten beri kurbanlar kesilir adaklar adanırmış.

-        -Kaynaklar:   "Kafkaski Kalender 1910” , Doç.Dr. Hasan Buyruk, Doç, Dr. İbrahim Güner,  Tarihçi Rufat Gürel, Araştırmacı yazar Sözer Akyıldırım, Tarihçi Metin yıldırım, Fahrettin Kirzioğlu, 

#ığdırköyadları #ığdırtarihi

TAŞBURUN KÖYÜ (SÜRGÜNDEKİ HANLIK)

Adını Ağrı Dağı'nın püskürttüğü lavların meydana getirdiği kayalıkların ova kısmına Aras nehrine) doğru en çok uzandığı çıkıntı (burun)'nın bitişiğinde kurulmuş olmasından aldığı söylenmektedir, bir başka kaynakta ise bu köye Oğuz boylarından "Taşburun Oymağı" bu köye yerleşerek adını vermiştir. Tarihte Urartular, Sakalar, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Azerbaycan Atabeyliği İldenizler, Safeviler, Avşarlar, Gacarlar gibi bir çok uygarlığın izlerini hala günümüze kadar taşımaktadır.

18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın başlarında kuvvetli ve stratejik bir duruma sahip olan Güney Kafkasya Türk hanlıklarından birisi olan Revan hanlığının 1828 yılında yıkılmasıyla   180.000 Türk kendi yurtları olan irevandan çeşitli bölgelere sürülür. İrevan Türklerinin büyük bir bölümü Azerbaycan’a göç ederken bir kısmı ise İran ve Türkiye’ye gönderilir. Son olarak 1927 yılında nüfusun büyük bir çoğunluğu yine Türkler den oluşan İrevan’ın Ermeniler tarafından kuşatılması sonucu İrevan’da bulunan 17 Türk köyü ahalisi  ( İrevan Hanlığının Kurucularından) olan Türklerin büyük bir bölümü Azerbaycan’a göç ederken bir kısmı ise toplu şekilde İrevana çok yakın olan Türkiye’nin Iğdır ili Taşburun köyüne göç ettiler. Taşburun köyüne yerleşen bu aileler İrevanda bulunan köy isimleri ile birlikte anılmaya başladılar. Almemmetli, Kölanlı, Avşarlı, Halsallı, Karğapazarlı, Şiranlı, Necilli, Çimenkentli, Develili, Şidlli, Çalağanlı, Karğunlu, Sabuncu, Ağcagalalı, Kargaplı, Dağlı, Vedili, Mirzeğanlı, Pirililer  gibi isimler İrevanda bulunan köy isimleridir.

 

Taşburun Köyünde görülmesi gereken yerler

·       Bulakbaşı kuş cenneti: Ağrı dağının zirvesinden akıp gelen suların oluşturduğu bu gölet Türkiye'de yaşadığı bilinen 486 kuş türünün 325'ine ev sahipliği yapmaktadır.

·        Ayrıca Taşburun Girişinde bulunan Kerbelayı İsmail anıt mezarı ve Atatürk büstü,

·       Gacarlar döneminden kalma tarihi mezarlık.

·       Taşburun köy merkezinde bulunan rus teknolojisiyle yapılmış olan cırcır ve un fabrikası, Taşburun köyünde görülmeye değer yerler arasında.

 

TOPLUM HAFIZASINDAN NOTLAR

·       Taşburunda bulunan  Şiranlılar Erivandan getirdikleri develerle Tebriz ve Trabzon arasında kervancılık yaparlardı.

·       Çok eskiden köy halkı kış aylarında köyde bulunan tahliye kanallarından elde ettikleri buzları eriterek içme sularını elde ederlerdi.

·       Geçmişte üzüm bağlarının çok olmasından kaynaklı Taşburun köyünde coğrafyanın en kaliteli şarabı Altunzade ailesi tarafından üretilirdi.

·       Eskiden cilt hastalığının yaygın olduğu dönemler gerek bölge halkı gerek ise İrevan halkı sağlık için  Taşburunda bulunan Duzlugöl’e şifa iaramak için yıkanmaya gelirlerdi.

·       Bölgede ün yapmış kalaycı ustaları bu köyden çıkardı. Bu gün Köy merkezinde geçmişten kalan tarihi bir dükkan mevcut. Köy halkı tarafından kalaycılığın İrevan şehrinden öğrenilerek buraya taşındığı söyleniyor.

·       Eski dönemlerde bir çok evde yaygın olan  yine İrevandan buraya taşınan kilim ve iç giyim tezgahları bulunurdu

·       Kültür ve sanatın yaygın olarak yaşatıldığı yerlerden biri olan İrevandan gelen bir çok sanatkar burada sanatlarını icra etmeye devam etmişlerdir. Örnek: Mikail Kaçak (Kemane ustası)

·       Geçmişte Taşburun köyünde dut ağaçlarının çok olması nedeniyle  ipek kozacılığı çok yaygındı.

·       Geçmiş dönemler Taşburun köyünün büyük bir bölümü sulak alanlar içerisinde olduğundan sazlık kamışlık birhayli fazlaydı, bu nedenle  hasır dokuma sanatı üretim sektörü Taşburun ve Aralık ilçesinin elindeydi.

 

İREVAN:  "1814'te yapılan bir çalışmaya göre Revan'daki halkın yüzde 84'ü Müslümanlardan, yüzde 14'ü ise gayrimüslim ve Ermenilerden oluşmaktaydı.

Erivan'dan Taşburun'a yerleşen vatandaşların kimliklerinde, doğum yeri olarak Revan yazıyor.    Iğdır ve çevresinde yaşayan Azerbaycan Türkleri, Türk dünyasında Revan veya İrevan olarak bilinen ve edebi eserlerde adından sıklıkla bahsedilen bölgenin hasretiyle yaşıyor.  Dededen toruna neredeyse herkesin görmeyi arzuladığı Revan'da, Türk kültürüne ait birçok tarihi yapı da bulunuyor. Günümüzde  Bayburt, Kağızman, Erzurum Narman,  Aydın Didim ve Sakarya ili Akyazı ilçesinde de Taşburun isminde köyler mevcut..

#


IĞDIR’IN 12 ÖNCELİĞİ

1-    Kars Iğdır Nahcivan demir yolu projesinin tamamlanması: Projenin tamamlanmasıyla birlikte, Avrupa’ya ve limanlarımıza Çin, Hindistan, Pakistan ve İran’dan önemli ölçüde yük akışı sağlanacaktır, bu tren hattı ülkemizi Iğdır üzerinden Türk dünyasıyla buluşturması ile birlikte projede Iğdır Aralık ve Tuzluca ilçelerine istasyonların eklenmesi Iğdır ekonomisine büyük canlılık getirecek, Iğdır’ın yetiştirmiş olduğu hayvancılık ve tarım ürünlerinin batı illerinde pazarlanması için nakliye sorununu ortadan kaldıracaktır.

 

2-    Ağrı dağının turizme açılması: % 67 si Iğdır sınırları içerisinde olan küçük ve büyük Ağrı dağının kültür, tarih, dağcılık ve doğa sporları turizmine açılması. Ayrıca Ağrı dağının gölgesinde kalan Tekelti dağı, Pamuk dağı gibi önemli dağlarımızın da dağcılık, yamaç paraşütü, trekking, offroad, atlı safari, dağ bisikleti gibi alanlarda projeler üreterek Iğdır ve Ağrı dağını bölgenin doğa sporları merkezi haline getirmek.

 

3-    Iğdır sağlık turizminde bölgenin merkezi haline getirililebilir: Konum olarak 3 ülkeye sınırı olan Iğdır’ın mevcut hastanelerini iğleştirilerek çevre il ve ülkelerden gelen hastalara hizmet verebilecek kapasiteye çıkarılması buna müteakip Türkiye’nin en önemli tuz mağaralarından olan Tuzluca tuz terapi merkezinin de sağlık turizmi açısından yurt içi ve yurt dışı hastalara hizmet verebilecek kapasiteye ulaştırılması.

 

4-    İran Borualan sınır kapısının açılması: yakın zamanda açılması planlanan Zengezur koridoruyla birlikte 1988 yılından beri kapalı olan iran Borualan sınır kapısının açılması, İran’la yapılacak olan sınır ticaretiyle birlikte bölge ekonomisinin güçlendirilmesi.

 

5-     Iğdır’da Kayısı rekoltesinin büyütülmesi: Köylerde tarla etrafında bulunan kavak ve söğüt ağaçları geçmişte hem yakacak hemde inşaat sektöründe kullanılması il ekonomisine önemli katkılar sağlıyordu fakat 2016 yılından itibaren Iğdır’ın doğalgaza kavuşması ve inşaat sektörünün mekanik malzemeye ağırlık vermesi sonucu odun ve kerestecilik sektörü neredeyse durma noktasına gelmiştir, tarla etraflarındaki kavak ve söğüt ağaçları köklerinin sökülerek kayısı fidanına dönüştürülmesinin desteklenmesi, Iğdır il ekonomisine en büyük katkısı olan kayısı rekoltesinin artırılması. Ayrıca Iğdır’da ilgili odalar kısa ömürlü tarım ürünlerinin hasat dönemleri (domates biber  kavun karpuz vb. gibi)   çiftçilerimizi desteklemek adına  sebze haliyle ortaklaşa bir çalışma başlatıp dışarıdan sebze ve meyvelerin Iğdır'a girişine bir kısıtlama getirilmesi düşünülebilir.

 

6-    Köylü pazarları; Ülkemizde semt veya köy pazarlarının olmadığı illerden biriside Iğdır’dır, üreten çiftçilerimizi desteklemek adına Iğdır merkeze yakın belirli köy ve beldelerdedönüşümlü olarak haftanın belirli günleri  organik sebze, meyve, bakliyat ve süt ürünleri gibi yerel ürünlerin satıldığı köy pazarlarının oluşturulmasının desteklenmesi. Ör. Kasımcan, Melekli, Halfeli, Taşburun, Erhacı, Akyumak gibi merkezi köyler.

 

7-    El sanatları Çarşısı: Geleneksel el sanatlarına emek ve hayat veren ustalarımızın himaye ve teşvik edilmesi, Üretimin desteklenmesi için, en çok yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Iğdır anıt müze civarında küçük atölyelerden oluşan el sanatları üretim teşhir ve satışın yapıldığı El Sanatları Çarşısı’nın kurulması.

 

8-    Tarihi Iğdır evleri: Iğdır’ın en eski evlerinden sayılan Söğütlü (Sultanabat) mahallesindeki tarihi evlerin orijinaline uygun olarak onarılması, ayrıca sokak boyunca aynı evler arasındaki duvarların aynı tip ve renk taşlarla bir birlerine bağlanarak Bakü ve Amasya’da olduğu gibi içeri şehir konumuna getirerek turizme kazandırılması.

 

9-    Ağrı Dağı Milli Parkı; dağcılık ve doğa sporlarının yanı sıra Yaban hayatını yakından izlemek için de ziyaretçilere zengin peyzaj güzellikleri sunan Ağrı dağı 2004 yılından bu yana milli park olarak ilan edildi. aynı zamanda eteğinde bulunan Aras ve Karasu vadisi sulak alanları da Türkiye’nin en çok kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Farklı yeryüzü oluşumları ve etkileyici doğasıyla her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Ağrı dağı Dağcılık, doğa yürüyüşü, tırmanma, yaban hayatını gözlemleme, fotoğrafçılık ve görsel sanatlara ilgisi olanların bölgede keyifle zaman geçirebileceği turizm merkezi haline dönüştürülebilir.

 

10- Tarım ürünlerinde Iğdır ovasının farklı branşlarda bölgelere ayrılması: doğunun çukurovası yada doğal serası olarak adlandırılan Iğdır ovasında eskiden tarım ve hayvancılık ürünlerinde her köyün ayrı bir branşı vardı. Ör. Yaycı Alikamerli köyleri lahana, Hakveyis soğan, Melekli Kavun, Karakoyunlu salatalık, Necefali Kadıkışlak köyleri üzüm, Çalpala - Küllük Şeftali elma, Alkızıl Karpuz, Halfeli Suveren Süt ürünleri Aralık pirinç vb gibi, her köy kendi yetiştirdiği ürün alanında yılların bilgi ve deneyimiyle uzmanlaşmışlardı, aynı sistemin yeniden desteklenmesi ve Iğdır ovasının tarım ve hayvancılık ürünlerinde belirli bölgelere ayrılması. Amaç; bölgenin serası sayılan Iğdır ovasındaki çiftçileri kendi alanlarında uzmanlaştırmak ve doğal tarım ürünlerinde Iğdır’ı ülkemizde marka haline getirmek.

 

11- Köylerde bulunan tarihi mezarlıkların Açık hava müzesi haline dönüştürülmesi: Iğdır’da kent insanının köklerine uzanan tarihi bir çok mezarlık vardır, mezarlıklar şehrin tapusudur sloganıyla bu mezarlıklar içerisindeki eski el oymalı mezar taşları ile birlikte koç başlı taşlarını aynı mezarlıkların içerisinde belirli bir bölüme toplanarak açık hava müzesine dönüştürülmesi.

 

12- Festivaller şehri Iğdır: Iğdır’ın köklü tarih ve kültürünün yanı sıra Konum olarak üç ülkeye sınır olması ve çevre illere nazaran daha ılıman bir iklime sahip olması nedeniyle geçmişte olduğu gibi çevre il ve ülkelerden ilimize turist çekebilecek festivallerin sayısının artırılması. Örneğin: Uluslararası Iğdır Nevruz şenlikleri, Iğdır Ağrı Dağı Korhan Yaylası Şenlikleri, Ağrı Dağı Kültür sanat ve Doğa Festivali, Iğdır Kayısı Festivali, Iğdır Nahçıvan Kültür ve Dayanışma Festivali.

 







#ığdırbey

IĞDIR EYVANI (GALA TEPE)

Iğdır şehir merkezine  8 km uzaklıkta Ağrı Dağı'nın kuzey yamacında bölgeye hâkim bir tepe üzerinde yer almaktadır. Melekli ve Karakoyunlu arasında büyühdüz (Büğdüz) mevkisinde bulunan bu kale yöre halkınca İğdir Eyvan’ı, İğdir gala ve Oğuzgala  gibi çeşitli isimlerle anılmakta olup kalenin bulunduğu tepe ise yöre halkınca Galatepe (kaynak A. Çevik) olarak adlandırılmaktadır.  Milattan önce inşa edildiği tahmin edilen bu kale oldukça geniş alanlara yayılmış ve Orta Demir Çağ (Urartu) Karakoyunlular, Selçuklular ve Timurlar döneminde de kullanılmıştır. Kale surları üzerinde yapılan ölçümlerde kale etrafındaki surların 365 m uzunluğunda olup kale taşları yontma bazalt taşlardan yapılmıştır, kalenin doğu ve batı kısmında iki ana kapısı ve güneye bakan kısmında ise tünel şekline bir gizli kapısı bulunmaktadır. Kaleyi oluşturan istinat duvarları 1840 yılında meydana gelen Ahura depremiyle büyük hasar görmüş ilerleyen zamanlarda ise kalenin taşları bölge halkı tarafından taşınarak ev ve ahır yapımlarında kullanılmıştır. Kültepe civarında bulunan köylerde bakkal ve cami önlerinde bu kaleye ait birçok büyük kesme taşların oturma bankı olarak kullanıldığını görmeniz mümkündür. (Ör. Melekli, Taşburun ve Karakoyunlu Cami bahçeleri).  Ayrıca 1960 lı yıllarında Iğdır’ın Koçkıran köyünde meydana gelen sel taşkınında DSİ tarafından bu bölgeden toplanan bazalt kayalar ve kale taşları köy ile  Aras nehri arasında set yapımında kullanılmıştır.

   Sit alanı olarak ilan edilen Gala tepe’nin bulunduğu tepeden (Ağrı dağına 300 mt doğuya doğru) Büydüz (Beydüzü-Böyükdüz) tepesi üzerinde ise kale ile bağlantısı olan bir kurgan yapı bulunmaktadır. Yakın zamana kadar üzerinde ok resmi bulunan bu kurgan şeklindeki mezar defineciler tarafından tamamen tahrip edilmiş durumda.  Yöre halkı bu mezarda yatan kişinin Kalenin hükümdarı olduğuna inanmaktadırlar.  Kalenin güney kısmında yer alan  Kasımtığ ve Örgütepe üzerinde bulunan kale kalıntıları ve hemen aşağısında bulunan kaya mezarlarında bu kaleyle bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Şu ana kadar bu bölgede yapılan resmi kazılarda elde edilen  boncuk, seramik çanak, çömlek ve ok uçları ve süs eşyaları günümüz Kars müzesinde sergilenmektedir.

-------------



IĞDIRIN 7 HARİKASI

1 - AĞRI DAĞI : Doğu Anadolu bölgesindeki Aras dağları silsilesini geçtikten sonra yemyeşil bir ova karşılar sizleri, Nuh’un bereketli toprakları diğe anılan bu uçsuz ovayı gördüğünüzde önce bir boşluk sarmalar ve ileriye doğru baktığınızda göğü perde perde delip gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzünü yani “Ağrı dağını” görürsünüz karşınızda. Tüm ihtişamıyla kol kanadını Iğdır ovasına açmış koruyucu bir ana gibi sanki sizleri gözetliyor bu dağ. Gözünüzle şöyle bir ovayı taradığınızda heybetli Ağrı Dağı’nın sessiz ve  buğulu bakan gözlerinin hep üzerinizde olduğunu hissedeceksiniz.  Geceyle gündüzü barıştıran bu dağ efsunludur, gözünüzü alamazsınız bu görüntüden.

TARİHİ KORHAN ORMANI: Ağrı Dağı Korhan yaylasında ülkemizin rakım olarak en yüksek (2200) ve en eski ormanı olarak bilinen bu orman Nuh Tufanı gibi birçok önemli mitoloji ve alışılmadık bir manzarasıylada gizem olarak kalmaya devam ediyor.     Binlerce bitkinin doğal olarak yetiştiği Korhan yaylası ve tarihi ormanının habitatı milyonlarca yıl önceye dayanmaktadır. Sisli bir atmosfere sahip bu ağaçlar ormana mistik bir hava ve farklı bir gizem katıyor. milyonlarca yıldır süren ağaç ailesinin son üyeleri konumunda olan  bu ağaçlar dünyadaki en tuhaf ve en eski ağaçların listesindeki bir yeri hak edebilir.

2 - GÖRSEL ŞÖLEN İREM BAĞLARI  (Nuhun İzinde Gezi Parkuru):    Her mevsim ziyaretçilerine ayrı güzellikler sunan Melekli köyündeki İrem bağları doğal güzellikleri ve yaban hayatı ile doğuanadolu bölgesinin en yeşil ve en gözde yerlerinin başında geliyor.

   Ağrı Dağı'ndan çıkan lavlar sonucu çölleşen bölgede onlarca farklı bitki türü ve ağaçlardan oluşan İrem Bağları, volkanik bir coğrafyanın ortasında adeta bir vahayı andırıryor.

   Nuh’un Gemisinin  Ağrı Dağında karaya oturması sonucu,  yöre halkınca burada karaya çıkan insanların tekrar çoğalmaya başlayıp irem bağlarının yanıbaşında bulunan Kültepe'den  dünyaya yayıldığına inanlımaktadır. ayrıca bu alanda bulunan ve hiçbir yerde türüne rastlanmayan şalak kavunu ve bir çok yabani meyve ve sebzelerin  Hz. Nuh’tan kaldığına inanılmaktadır.

    Nuh’un İzinde Gezi Parkuru: İrem bağlarını doğa tutkunlarına tanıtmak amacıyla 2013 yılında  belde sakinlerinden gönüllü çevre dostu Coşkun Oluz  tarafından bir çalışma başlatılarak irem bağlarından Ağrı dağına ilerleyen yolda bir gezi parkuru oluşturulmuş ve parkur boyunca yön levhaları ve yaban hayvanlarını tanıtan levhalar konularak burası doğa severler için bir gezi parkuruna dönüştürülmüştür.  Parkur, masalsı atmosferini biraz da bu İrem bağları ve Ağrı Dağına borçlu. Baharda yemyeşil, sonbaharda ise rengârenk, yüzlerce çeşit kuş türü var. Onların ötüşleri ve yol boyunca dizilmiş yöreye has kaysı, kavak ve salkım söğüt ağaçları yürüyüşçülere eşlik ediyor. Tipik bağ evleri, baharda açan rengârenk çiçekler ve can şenlendiren dağ çilekleri rotayı daha da keyifli hale getiriyor. Parkur Mitolojik efsanelerin yanı sıra Yontma taş devri, Urartular, İlhanlılar, Karakoyunlu ve Akkoyunlu gibi geçmişteki bir çok medeniyeti birbirine bağlayan sıra dışı bir tabiat alanı.

 SİMURG (ZÜMRÜDÜANKA) YÜRÜYÜŞ ROTASI: Gezdikçe hem tarihe hem de doğaya doyabileceğiniz bir doğa yürüyüşü rotası olan Zümrüdüanka rotası, Iğdır’ın Melekli köyünden başlıyor Ağrı dağının püskürttüğü lavlların bittiği noktada bulunan Kasımtığı (Seyirtepe) tepesinde son buluyor. Kısa ve orta olarak 2 etaptan oluşan rotanın birinci etap uzunluğu ortalama 5 km, ikinci etap rota ise 12 km dir. Maceralı olduğu kadar huzurlu bir trekking rotası olan Zümrüdü anka rotası; ismini Türk mitolojisindeki Zümrüdüanka kuşundan alıyor.

1. Etap rota 5 km uzunluğunda olup Melekli Nevruz meydanından başlar sırasıyla Sanat sokağı (Iğdır ovasını Ağrı dağına taşıyan sokak), Kıpçak at çiftliği, Koçtaş mevki, İrem bağları, Petronun bağlarını, Kum düzü ve Deve yatağını geçerek Kasımtığı tepesinde son buluyor. Patika yolla Kasımtığ (seyirtepe) tepesinin zirvesine çıktığınızda Ağrı dağının bulutları perde perde delip gökyüzüne yükselen heybetli duruşunu göreceksiniz karşınızda. Yürüyüş boyunca Erikua ve Urartu krallığı gibi antik kentlerin kale kalıntılarını görmeniz mümkün. Temiz hava solumanın ve fotoğraf çekmek için Iğdır’ın en ideal treking rotalarının başında geliyor burası. Yürüyüşü kolay hale getirmek istiyorsanız yapacağınız tek şey yol boyunca işaretlenen mavi ok’larla birlikte Ağrı dağına doğru ilerlemek olacaktır.
2. Etap Rota 12 km uzunluğunda olup 7 vadiden oluşuyor, yine Melekli Nevruz meydanından başlayarak aynı güzergâhtan devam ederek Sinekler, mevkisnde bulunan Nuhun İzinde yürüyüş rotasıyla birleşiyor. Rota Koçtaş, Petro’nun bağları, Nal döken, İrem bağları, Rus bucağı, Gelintaşı gibi 7 vadiyi geçerek Kültepeye uzanır. Ağrı dağının püskürtüğü lavlar üzerinden kuzey batıya doğru ilerlediğinizde Çöl ve vahayı bir arada görmeniz rotayı daha cazip hale getiriyor. Ayrıca lavlar üzerinde çölün adeta ortasında kuraklığa inat tek başına yeşeren ve yaşamını inatla sürdüren Hayat ağacı ise rotanın bitiş noktasında yer alıyor. Parkur boyunca Görsel şölen İrem bağlarıyla birlikte Kasımtığı kaya mezarları, Taş devri mağaraları, Hazine tepe, Tarihi Kültepe, Galatepe gibi birçok uygarlığa ait kalıntıları inceleyebilirsiniz. Doğa, tarih ve kültürün bir arada sergilendiği bu rota doğal güzellikleri bakımından Türkiyenin en zengin treking rotalarının başında geliyor. 2022 yılında Melekli Ata Ocağı’nın katkılarıyla turizme açılan rota son zamanlar bisiklet ve fotoğraf düşkünlerinin en çok ziyeret ettikleri yerler arasında.

       3 – TUZLUCA GÖKKUŞAĞI TEPELERİ: Iğdır'ın Tuzluca ilçesinin batısında binlerce dönümlük arazideki tepeler; kırmızı, kahverengi, boz ve sarı tonlarına sahip toprak yapısıyla görülmeye değer görüntüler oluşturuyor. Türkiye'nin Ermenistan sınırı bölgesinde bulunan renkli tepeler, renk cümbüşüyle misafirlerinin gözünü kamaştırıyor.

 

4  - SANAT SOKAĞI : Gün gelir yolunuz  Ağrı dağına düşerse bu dağın gölgesinde kurulu bir köyün daracık keşfedilmemiş sokağı karşılar sizleri, sokağın adı SANAT SOKAĞI.   Sokağa girdiğinizde  Ağrı Dağının eşsiz görüntüsü ile birlikte bir kültür yolculuğuna başlarsınız. Kendinizi sokak boyunca alabildiğine huzurlu bir düşte, geçmişten gelen seslere sarılmış ve dalında sallanan binbir çeşit doğal meyvelerin kokusu ile mest olurken bulursunuz. Burası Türkiyenin en doğusunda yer alan Iğdır ilinin en nezih köylerinden Melekli’de yer alan “Kültür ve Sanat sokağı”. Burası üzerine 3 kutsal kitapta adından ve mahiyetinden sonsuzluk kelamları ile bahsedilen, meşhur Ağrı Dağının gölgesinin düştüğü sokak. Nuh’un fideleriyle yeşeren kent diye anılan bu köydeki  sokağı diğer sokaklardan ayıran bir diğer özellik ise göğü perde perde delip gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzünü yani “Ağrı dağını”  dimdik karşınızda görmenizdir.  Sokağın başında dimdik duran  bu heybetli dağın  tüm ihtişamıyla kol kanadını açmış koruyucu bir ana gibi sizleri gözetlediğini hissedeceksiniz. Bulutların arasından ulaştığı gökyüzü katmanlarından binlerce yıldır eteklerinde kurulmuş Urartular, Medler, Huriler, Persler, ilhanlılar, Oğuzlar, Moğollar, Timurlar,  Sakalar, Arsaklılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Selçuklular gibi bir çok  uygarlıkların doğumuna ve yıkımına şahit olduğu gibi  seyreder durur bu sokatan geçenleri.

                                              

5 – EKEREK (ÜÇKAYA )  VE TEKELTİ VADİSİ:

Tuzluca ilçesine bağlı Üçkaya köyünde bulunan göl, dağlık arazi yapısına sahip olan köyün içinde bulunuyor. Bir yanında devasa bir vadi diğer yanında ise birbirinden farklı ağaç türlerini barındıran göl, yılın her mevsimi doğal yapısı ve faunasıyla görülmeye değer manzaralar oluşturuyor.

   Yurdun tırmanış açısından en zorlu dağları arasında yer alan Tekelti Dağı ve dağın eteğindeki yaylalar seyrine doyumsuz güzellikler sergiliyor.. Çiçeklerle renklenen arazilerin, görünüşü ve ihtişamıyla göz kamaştıran Tekelti Dağı'yla bütünleşmesi güzel görüntüler oluşturuyor.

 

6 -  AHURA VADİSİ VE CEHENNEM DERESİ: Ağrı Dağı, eteklerinde bulunan Ahura (Yenidoğan), günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılar tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. Ancak; 1840'ta meydana gelen deprem nedeniyle, dağdan yuvarlanan büyük kayalar ve çamur, köyü örterek yok etmiştir. Burada, halen eski değirmen taşları su ve sandık tağlarla birlikte eski bir köy yerleşim mezarlığı bulunmaktadır.

7-  KARASU VE CIYRIKLI KUŞ VADİSİ: Iğdır'ın Tuzluca ilçesine bağlı Yukarı Çıyrıklı köyünde bulunan Aras Kuş Cenneti, dünya kuş bilimi açısından oldukça önemli noktalar arasında yer alıyor. Türkiye'deki kuş türlerinin yüzde 62'si ığdır cıyrıklı ve karasu kuş cennetinde yaşıyor. Karasu:  Bulakbaşı köyü kaynaklarından doğar Ağrı Dağının doğu eteklerini takip ederek GB'ya akar, Aralık ilçesi sınırlarında Aras Nehri'ne dökülür. Akarsu boyunca yer yer su göllenmeleri oluşur. Bu alanlar yaban hayatı açısından önemlidir. Bir Güney Amerika su memelisi olan Koypu Karasu Çayı ve Aras Nehri'nde yaşamaktadır


AĞRI DAĞININ RUHU    


     Doğu Anadolu bölgesindeki Aras dağları silsilesini geçtikten sonra yemyeşil bir ova karşılar sizleri, Nuh’un bereketli toprakları diğe anılan bu uçsuz ovayı gördüğünüzde önce bir boşluk sarmalar ve ileriye doğru baktığınızda göğü perde perde delip gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzünü yani “Ağrı dağını” görürsünüz karşınızda. Tüm ihtişamıyla kol kanadını Iğdır ovasına açmış koruyucu bir ana gibi sanki sizleri gözetliyor bu dağ. Gözünüzle şöyle bir ovayı taradığınızda heybetli Ağrı Dağı’nın sessiz ve  buğulu bakan gözlerinin hep üzerinizde olduğunu hissedeceksiniz.  Geceyle gündüzü barıştıran bu dağ efsunludur, gözünüzü alamazsınız bu görüntüden.

      Bereket, ölümsüzlük ve cenneti simgeleyen bu dağın bir başka ruhu vardır, onun  hikâyesini anlamak için ona nereden baktığınızda çok önemli, Orta asya bozkırlarından Anadoluya yansıyan  inanışlarda olduğu gibi dağların birer ruh taşıdığı ve canlı birer varlık oldukları bilinmektedir.  Ağrı dağının gölgesinde kurulu bu şehrin insanlarıda bu dağı bir dağ gibi değil, duygularla yoğrulmuş, kişilik kazanmış birer varlık olarak görürler. zirvesi gökleri delip başı bulutlar içinde kaybolan bu dağı sanki tanrı ile konuşur  ve ilgi kurar gibi görürler. Dağın gölgesindeki insanlar bu dağı efsanelerle süslemiş, endamına şiirler, doruklarına türküler yakmışlardır. Yöre halkınca eteklerinde gezinen yağız atlarından tutun, taşlarına, ormanına, yaylasına ve hatta göllerinde yıkanan kuşlara kadar  masallar anlatılır destanlar dizilir bu dağa. Yöresel inanışa göre kurulmakta olan bir şehrin ilk yapısında bu dağdan alınan taşlar kullanılırsa o şehrin sonsuza kadar yaşayacağına inanırlar ve bu yüzden bu dağın dört bir yanında kurulu tüm evlerin temelinde bu dağa ait muhakkak bir taşın olduğunu görürsünüz.

    Ağrı dağı  bulutların arasından ulaştığı gökyüzü katmanlarından binlerce yıldır eteklerinde yerleşen farklı kültürleri buğulu gözleriyle izler durur,  Urartular, Medler, Huriler, Persler, ilhanlılar, Oğuzlar, Moğollar, Timurlar,  Sakalar, Arsaklılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Selçuklular gibi bir çok sayıda  uygarlıkların izlerini taşır bedeninde. Aynı zamanda Nuh’un gemisine güvenli bir liman olan bu dağ,  her yıl ruh’un ölümsüzlüğünü görmek isteyipte dünyanın dört bir yanından onu ziyarete gelen binlerce dağcıyıda bağrına basıp taç yapmıştır  kendi başına. Ve yine  dört bir yanında yaşayan insanlar çeşitli isimlerle seslenmişlerdir bu dağa, Eğri Dağ, Ararat, Ağrı, Masis yada Küh-u Nuh,  adı ne olursa olsun  sonuçta , kültürleri de birbirine bağlıyor.


 



Ağrı dağının vakarı sizi sakın aldatmasın:  Siz onun böyle sessiz ve sakin göründüğüne bakmayın, her ne kadar büyük tufan sonrası Nuh’un gemisine güvenli bir liman olmuşsada, her ne kadar ağırbaşlı ve misafirperver gözüksede, “Ben Yontma taş devri, Hurriler, Urartular, Kutlar, Hun’lar, Oğuzlar, Sakalar, Selçuklu’lar, İlhanlı’lar, Harzemşahlar, Timurlar, Safaviler, Çıldıroğulları, Akkoyunlular, Karakoyunlular” gibi Birçok uygarlığın, doğumuna ve yıkımına kendi gözlerimle şahit oldum, kendinizle asla böbürlenmeyin dercesine, Timurlenk gibi yenilmez hükümdarların bile son nefesine şahit oldum dercesine. Bir başka söylencede ise, öfkesinden, Nuh tarafından inşa edilen kadim bir kenti lavlarıyla örtüp yok ettiği anlatılır. Böbürlenmeye yeltenen insanlar onun zirvesinde  milyarlarca  yıldızla döşenmiş göğü farkedince içinde yaşadığı bu dünyanın kendi galaksisi içinde sadece bir toz zerresi olduğunu  kavrıyor ve böbürlenme hissi kursağında kalıyor. Nuh’un gemisini görmek, ruhun ölümsüzlüğüne şahit olmak istiyorsanız göğü perde perde delip yükselen bu heybetli dağ sizleri bekliyor.


 



TARİHİ KORHAN ORMANI: Ağrı Dağı Korhan yaylasında ülkemizin rakım olarak en yüksek (2200) ve en eski ormanı olarak bilinen bu orman Nuh Tufanı gibi birçok önemli mitoloji ve alışılmadık bir manzarasıylada gizem olarak kalmaya devam ediyor.  

   Binlerce bitkinin doğal olarak yetiştiği Korhan yaylası ve tarihi ormanının habitatı milyonlarca yıl önceye dayanmaktadır. Sisli bir atmosfere sahip bu ağaçlar ormana mistik bir hava ve farklı bir gizem katıyor. milyonlarca yıldır süren ağaç ailesinin son üyeleri konumunda olan  bu ağaçlar dünyadaki en tuhaf ve en eski ağaçların listesindeki bir yeri hak edebilir.

     Bu gizemli orman kimi zaman yaban hayvanlarının izlerini kaybettirmek için bir sığınak, kimi zaman Nuh’un gemisinden inenlere güvenli bir liman olmuştur. Yaban meyveleri ve çiçekleriylede bezeli gizem dolu bu orman el değmemiş dokusu ile sizde bir kayıp cenneti bulma hissi bile yaratabilir.

GİZEM DOLU BİR SERÜVEN: Her haliyle Nuh’un diktiği fidelerle yeşermiş gibi duran bu orman sizi adeta bir zaman tüneline bindirip tarihin derinliklerinde bir yolculuğa götürecektir.  Orman nesli tükenmekte olan kızıl akbabalarla kızıl tilkilere mekân olmuş bununla birlikte yüzlerce yaban hayvanına ve henüz ismi bile konulmamış ağaç ve bitki türlerinede ev sahipliği yapıyor.  Bazı kaynaklarda ve Yöre halkınca, büyük tufan sonrası Nuh’un gemisinin tamda bu noktada karaya oturduğu Ağrı dağının püskürttüğü lavlar sonucu geminin burada lavlar altında kaldığı ve Nuh tarafından gemiye tedbir olarak yüklenen binlerce tohumun bir kısmının gemi içerisinde kalarak kendiliğinden yeşerip bu ormanı oluşturduğu anlatılmaktadır. Ve yine bazı kaynaklarla birlikte anlatılan rivayetlerde Timurlenk ormanın hemen yanı başında bulunan korhan kalesini fethettikten  sonra kaleyi Saka Türklerinden hayranı olduğu Serra adında bir kadına teslim ettiği ve bu kadınla ormanın derinliklerinde iki günlük bir aşk yaşadığı anlatılmaktadır. Ormana girdiğinizde Serra’nın Timura olan aşkını ve ferahlığını hissedeceksiniz. Yöre halkı bu ormanda Ağrı dağının derinliklerine giden bir mağaranın olduğuna Timurun hazinesiyle birlikte Serranın bu mağarada hala uyuduğuna  inanmaktadır.  Doğa tutkunları,  yaban hayatını yakından izleme ve fotoğraf sevenler için sadece atlarla veyahut yaya olarak gezebileceğiniz ülkemizdeki doğal güzelliklerin en başında gelir.  Bu gizemli Ormanın bir diğer uzantısı ise Küçük Ağrı dağı eteklerinde devam ederken (Huş ormanı) çok büyük olduğu ve toplamda iki ülkenin sınırına yayıldığı için tamamını gezmek biraz zor, ama ayıracağınız zamana göre bir günde yaklaşık % birini keşfetmeniz mümkün. Ormana yakın mesafede bulunan dünyanın ikinci büyük meteor çukuru, Korhan kalesi, Ahura kaya mezarlıkları, cehennem vadisi ve Ağrı dağının yeşil Iğdır ovasıyla birleştiği yer olarak bilinen Kültepe de çok dikkat çekicidir. El değmemiş bu tarihi orman turizme açılmayı bekliyor.

 

 

 


ÇIKIŞ ROTALARI:  Ormana çıkmak için Kültepe ve Suveren rotalarını kullanabilirsiniz, Iğdır merkezden Ağrı dağı Korhan yaylasına ilerledikçe aşiret köyleri ve güney kafkasya kültürünün en derin yaşatıldığı köylerde rengârenk giyinmiş gözleri parlayan mutlu insanlar sizlere selam verecektir. Kültepe rotasından Ağrı dağına doğru ilerledikçe Ağrı dağının yeşil Iğdır ovasına püskürttüğü lavlar çöl ve vahayı bir arada sunacaktır sizlere.  Özellikle ilkbahar aylarında rengârenk gelincik, papatya, kekik, nane, sümbül gibi sayısız çiçek tarlalarının yanısıra tavşan, kaplunbağa, kızıl tilki, kirpi bukalemun ve ur kekliği gibi birçok kuş türleride sizlere eşlik edecektir. Nuh’un gemisine ait izler, Urartular, İlhanlılar ve Oğuzlardan kalma kale kalıntıları ayrıca yontma taş devrinden kalma mağaralarıda görmeniz mümkündür. Yine anlatılan bir başka rivayete göre Nuh’un gemisinin Kültepe Rus bucağı  mevkide dağla ovanın birleştiği noktada karaya oturduğuna inanılmaktadır. Meydana gelen büyük bir yangınla geminin yanarak küle dönüştüğü ve buranın Kültepe ismininde bu küllerden aldığı rivayet edilmektedir.   

KAYNAKLARLA NUH’ UN GEMİSİ VE AĞRIDAĞI: Tarih boyunca Ağrı Dağı’nı, Oğuzlar “Arkuri” (Arkadaki Dağ), Marko Polo(1290 yılında bölgeden geçerken) “Akdağ”, Katip Çelebi (Ünlü eseri Cihannüma’da) “Kül-i Argı”, Evliya Çelebi (Ünlü eseri Seyahatname’de) “Kül-i Argı”, Batılılar “Ararat”, İranlılar “Küh-i Nuh”, Ermeniler “Masis Dağı” olarak adlandırmışlardır.

     Tarihte bir çok gezginin seyahatnemesindede ve kutsal kitaplarda adı geçen Ağrı dağı Evliya Çelebi’nin seyehatnamesinde  bu dağ için “Türkmen yaylağı”, Venedikli tüccar Marco Polo’nun “hiçbir zaman çıkılmayacak bir dağ”, Cardin’in Seyehatnamesinde “Nuh Peygamberin tufandan sonra buradan dünyaya yayıldığı dağ” ve  27 Eylül 1829 tarihinde Ağrı Dağı’na çıkarak, “Ağrı Dağı fatihi” unvanını alan bilimsel dağcılığın kurucusu ve doğa bilimci Dr.Friedrich W. Parrot Ağrı dağına yolculuk kitabında “1840’ta yaşanan coğrafi felaket nedeniyle tarihi Ahura köyünün Ağrı dağından kayan dev toprak kayaç parçalarının altında kaldığından bahsetmiştir.

    İspanya kralı tarafından Timur'a gönderilen elçi Ruy Gonzelez De Clavijo, 1404 yılı Mayıs ayında gördüğü Iğdır  ve Ağrı Dağı'nı şöyle anlatmaktadır.  “Yolda pek çok şehir harabelerine, büyük taşlardan inşa olunmuş evlere rastladıklarını, büyük tufandan sonra ilk inşa olunan şehrin Surmari (Sürmeli) olduğunu,  31 Mayıs 1404 cumartesi  günü İğdır'dan yola çıkarak, Nuh'un Gemisi' nin durduğu dağa vardıklarını, yolda, bir kayalık üzerinde kurulmuş kaleye rastladıklarını,  kalenin Hazreti Nuh tarafından yapılan geminin tam durduğu yerde olduğunu, Ağrı Dağı'nın hemen kuzey tarafında bulunan bu kalenin tüm bölgeye hâkim ve isminin İğdır olduğunu,  kalenin sahibesinin dul bir kadın ve Timur'a vergi veridiğini,  , ayrıca tepeler üzerinde bir şehir harabesi gördüklerini ve bu harabelerin  Hz.Nuh'un Oğulları tarafından inşa edilen bir şehir    kalıntısı olduğundan bahsetmektedir.

    Dört kutsal kitaptan birisi olan "Tevrat’ın Yaratılış bölümü'nde ise aynen şöyle geçmektedir.  Ve gemi  yedinci ayın on yedinci gününde, Ararat  dağı üzerinde oturdu (Tekvin, Bap kutsal kitabımız olan Kuran-ı kerimde ise tufan sonrası  Hazreti Nuh'un da bir duası var,  Bu dua 'Ya Rabbi beni bereketli topraklara indir.  sen konuk edenlerin en hayırlısısın” (Muminun suresi 29 ayet)


IĞDIRDA KOÇ BAŞLI MEZAR TAŞLARI:
Iğdır yöresinde hemenhemen tüm mezarlıklarda bulunan bu mezar taşları 15-17 yy Karakoyunlu, Akkoyunlu Türkmen geleneğine tanıklık etmekte ve bu devletlerinin bayraklarına sembol olan Koç figüründen kaynaklandığı bilinmektedir.
Eski Türk boylarının geçimleri, koç ve koyun üzerine kuruluydu. Koyun ve yünü, göçebe Türk topluluklarında beslenme, barınma ve giyinme ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamakta ve bu nedenle Türklerde Koyun’da en az At kadar önemliydi. Türkler’de Koç “ bereket, güç, beylik, başkanlık ve hakimiyetin sembolü olmakla birlikte” Aynı zamanda göçebe hayat yaşayan Türkler’de göçün’de bir semboli sayıldığından bu dünyadan göçenlerin mezarları üzerinede koç figürü konulmaktaydı, Iğdır yöresinde “ölen bir kimseler için bu dünyadan göçtü gitti” sözü bune verebileceğimiz en açık örneklerdendir. Akkoyunlu devletinin sınırlarını belirleyen geniş bir coğrafyayla birlikte Iğdır mezarlıklarındada Koç figürünün yanısıra koyun, kuzu ve at figürlerine rastlamak mümkündür. Buradan anlaşılacağı gibi koç, koyun ve at figürleri sadece belirli kişilerin mezarlarına değil erkek, kadın ve çocuk mezarlarınada konululurdu. Özet olarak Iğdır’daki Koç başlı mezar taşlarının 14-15 yüzyılda Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda hüküm sürmüş Azerbaycan oğuz Türklerinin kurmuş olduğu Karakoyunlu – Akkoyunlu devletlerinde bir mezar taşı kültürüdür diyebiliriz.

GENİŞ BİLGİ: Mezar taşlarında geleneksel örf ve adetlerin yanı sıra dini ve mitolojik unsurları da görmek mümkündür Ayrıca Bu tür mezartaşlarının bünyesinde önemli sırlar saklı olduğunu unutmamak gerekiyor. Koç heykeli üzerindeki figürler ise okuma yazma bilmeyen kişiler için ölen şahsın "menkıbeleri" hakkında özet bilgi vermek için yapılmıştır. Sade bir şekilde işlenmiş heykellerin bir kısmının üzerinde kılıç, bıçak, sadak, kalkan, hançer, kam davulu, dokuma tezgâhı, şiş, çatal gibi eşyalara ait kabartma figürlerin yanı sıra çeşitli hayvan ve bitki figürleri de yaygın olarak kullanılmıştır. Bu figürler orada yatan kişinin cinsiyeti, toplumsal konumu ve mesleğini de belirten figürlerdir. Kılıç, kalkan, at, ok, tüfek, bıçak gibi şekiller mezar sahibinin erkek olduğuna ve iyi bir binici ve savaşcı olduğuna işarettir. iğne, sap, küskü, el gibi figürler ise kadınlara aittir. İbrik ve tepsi gibi figürler cömertliğin ifadesi olup sade olan koç heykelleri ise Orta asya Bozkır Kültürünün’ de temsilcisi olduklarını tarafsız bir şekilde ifade etmektedir. Türkler evcilleştirdikleri hayvanlardan bir kısmını totem (ongun) olarak kabul etmiş ve bir kısmını da sembolleştirmek suretiyle kendi kudret ve kuvvetini diğer milletlere duyurmak istemiştir. Şüphesiz bu hayvanlardan at ve koyunun "Türk içtimai" hayatında geniş ve önemli bir yeri vardır. Hele bunlardan at ve koyunun mezar anıtı olarak kullanılması, Türklerde bu iki hayvana verilen önemi bariz bir şekilde ortaya koymaktadır,
Türklerin hayatlarında en çok değer verdikleri; güçlerinden, etlerinden, yünlerinden, sütlerinden faydalandıkları ve onlarla iç içe olmanın yanında, onların sadakat, dürüstlük ve mertliklerinden dolayıda sosyal bir olguya işaret ederek Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletlerinin bayraklarına sembol olmuştur.
KISA NOT: Mezartaşları, "kültür tarihimizin" önemli bir halkasıdır. Mezartaşları bir milletin menşeini, örf ve adetlerini, inançlarını, yayıldıkları coğrafya üzerindeki kültürel münasebeti sağlayan çok önemli birer belge hüviyetini taşırlar. Şayet, mensup olduğumuz milletin sanat zevkini, kültür tarihini, inançlarını öğrenmek istiyorsak, mezartaşlarına sahip çıkmalı ve onların gelecek nesillere intikalini sağlamalıyız
KARAKOYUNLU DEVLETİ: Başkenti Tebriz olan ve 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Kafkasya, Azerbaycan ve Kuzey Irak topraklarında egemenlik sürmüş Azerbaycan oğuzTürkler’inin kurmuş olduğu bir devlet.
AKKOYUNLU DEVLETİ: 1378-1501: 14. yüzyılda Oğuz Türklerinin (Azerbaycan Türkleri) kurmuş olduğu bir devlet. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır. Başkentler: Tebriz ve Diyarbakır, Dili: Azerbaycan Türkçesi.
C.Oluz

 --------------



NUH’UN İZİNDE GEZİ PARKURU DOĞA SEVERLER TARAFINDAN EN ÇOK ZİYARET EDİLEN YERLER ARASINDA :

    Iğdır AKUD kulübü ve Gönüllü Çevre dostlarınca  tanıtımı yapılan parkur Iğdır merkezesadece 3 kilometre uzaklıkta, parkur 2016-2017 yılında gönüllü çevre dostu Coşkun Oluz tarafından çevre ve alt yapı  düzenlemeleri  yapılarak turizme kazandırılmıştır. doğal güzelliklerinin yanı sıra bir çok tarihi kalıntılarıda içinde barındıran parkur geçtiğimiz yıl doğa severler tarafından en çok ziyaret edilen yerler arasındaydı. Iğdır’da Nuhun İzinde Gezi Parkuru olarakta adlandırılan bu alanda Iğdır Akud kulübü tarafından yön levhaları dikilmiş ve bir takım alt yapı çalışmaları yapılmıştır.  Aynı istikamette 6. 15 ve 21 kilometrelik üç ayrı rotadan oluşan gezi parkuru Melekli beldesi irem bağları ve Karakoyunlu tepelerini kapsıyor.

Gezi parkurunda Doğa yürüğüşü, Atlı gezi, Bisikletli gezi, fayton ve Römorklu gezi, Off road vefoto safari turları yapmanızmümkün.  Iğdır Akud Kulübü üyelerinden  Ümit Eren yaptığı açıklamada “ resmi kurumlarca burada yapılacak bir takım çalışmalarla bu doğa harikası alanın Iğdır’ımız için en önemli cazibe merkezlerinden biri olacağını söyledi, Eren şu an mevcut olan Off road sahasında bir takım çevre düzenlemeleri ve parkur başlangıcında bulunan boş alanda çevrede dağınık olarak bulunan yontma taş devri dönemine ait işlenmiş kaya parçalarının bir araya getirilerek bir açık hava müzesine dönüştürülmesi buraya ayrı bir zenginlik katacaktır” dedi.

 

NUHUN İZİNDE GEZİ PARKURU:

Türkiye’nin çatısı olarak adlandırılan  Ağrı Dağı’nın , insanı kendine çeken ve aşık eden büyülü bir coğrafyası var.   Gittikçe daha çok gitmek istiyorsunuz. Yem yeşil vadileri, eşsiz zirvesi, dik ve sarp buzul kayalıkları, mağaraları, görkemli kanyonları, yüksek platoları, doğal manzarası, ve bir çok uygarlığın izlerini içinde barındıran bir doğa cenneti.

     Doğa tüm güzelliğini burada gösterir. Rengarenk meyve bahçeleri, yol buyunca size eşlik eden kavak ağaçları, Avrupa’nın ve ülkemizin  en yüksek dağı olan Ağrı Dağı dimdik  karşınızda açmış kollarını  sizleri bekliyor.

     Herkes zor parkurlarda yürüyüp, koşamaz. İnsaflı parkurlara da gereksinim var. Bunlardan biri de Iğdır il merkezine sadece 2 kilometrelik uzaklıkta günübirlik mesafedeki ovadan Ağrı Dağı’na doğru uzayıp giden “Nuh’un İzinde Gezi Parkuru”, İrem Bağlarının içinden geçerek Ağrı Dağı Milli parkına kadar uzanan  bu parkurda her yaş gurubu yürüyebilir, koşabilir, hatta bisiklet, fayton ve römorklu gezi turlarına katıla bilir.

      Parkur, masalsı atmosferini biraz da bu İrem bağları ve Ağrı Dağına borçlu. Baharda yemyeşil, sonbaharda ise rengârenk, yüzlerce çeşit kuş türü var. Onların ötüşleri ve yol boyunca dizilmiş yöreye has kavak ve salkım söğüt ağaçları yürüyüşçülere eşlik ediyor.

       Nuh’un İzinde Gezi Parkuru 2017 yılında  İskender Iğdır Ağrı Dağı Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü tarafında yapılan küçük bir çalışmayla   20 kilometre boyunca başlangıç ve yol işaret levhaları yapılmış, 6 km, 9 km ve15 km kısa, orta  ve uzun mesafe olmak üzere 3 ayrı kategoride toplanmıştır.  Parkurlar genellikle stabilize ve patika yollardan oluşuyor. Ayrıca parkurda 25 kilometrelik dağ bisikleti rotası ve bir off road  sahası  mevcut. Rotanın en avantajlı özelliği yılın 11 ayı yürüyüş olanağı sunması.

        İrem Bağlarından Ağrı Dağı Milli Parkına doğru uzanan bu doğa harikası parkur Melekli beldesi CPL Lisesi önünden başlıyor. Parkur başlangıcından 10 dakika sonra İrem bağlarına varırsınız. Tipik bağ evleri, baharda açan rengârenk çiçekler ve can şenlendiren dağ çilekleri rotayı daha da keyifli hale getiriyor.

        Kanal üzerindeki asma köprüden geçip patikayı izleyerek yükselir ve vadiye hakim tepede bulursunuz kendinizi. Rus bucağı denilen bu tepede yontma taş devrinden kalma mağaralar, ve dinazor şeklindeki dev kayaların yanında soluklanmak ve Ağrı Dağı’nın en güzel resimlerini  buradan çekmek için çok  ideal bir nokta. Ardından Ağrı Dağı’na uzanan patika yola yönelirseniz  Dağ Tüm heybetiyle dimdik karşınızda gittikçe daha çok gitmek istiyorsunuz. Yada vadiyle tepelerin birleştiği sırttan Kasımtığı Tepesi’ne doğru devam ederseniz. 4 bin yıllık kaya mezarlarının da görmeniz mümkün. Tekrar geriye dönük İrem bağlarına yol aldığınızda tabelaları takip ederek yaklaşık 1.5 saatlik kolay bir yürüyüşün sonunda Koçtaş,  Gülabı Şah Süreyya Bağları’na ulaşırsınız. Buradan 5 dakika sonra başlangıç noktasına varmanız mümkündür.

 

 

Nuh’un İzinde Gezi Parkur’undan Kareler

    Tabiat ananın özenle yarattığı Ağrı Dağının ovayla birleştiği noktada bulunan  İrem Bağları her mevsim birer renk paletine döner, her taraf çiçeklerle bezenir.  İlk baharda doğanın uyanışına burada tanık olmak, 4 mevsim bu güzelliğin içinde yürüyüşler yapmak doğa severlere için  büyük bir ayrıcalık olsa gerek.


TURİZM YÖNÜYLE IĞDIR
      TARİHİ AÇIDAN IĞDIR:  Bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik ve prehistorik (tarih öncesi) araştırmalar, bölgedeki yerleşmelerin insanlık tarihi kadar eski olduğunu, bölgenin bir çok medeniyete ve uygarlığa beşiklik ettiğini ortaya koymaktadır.
   Tarihi ve kültürel değerlerin yanısıra bozulmamış doğal dokusu,  Avrupa nın ve Türkiyenin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı, Tekaltı Dağı,  Nuhun Gemisi, Korhan Meteor Çukurları, Açık Hava Müzeleri, Ahura Buzulu ve kaya mezarlığı, kutsal kitaplarda adı geçen Adem ile Havvanın yaşadığı İrem Bağları,  Süreyya Çeşmesi, Tuz Mağaraları, yarım kalmış Pamuk Dağı Kayak Merkezi projesi, Melekli Kültepe yontma taş devri dönemine ait  kalıntı, mağara ve kaya mezarları, Türkiye’ nin en yüksek anıtı olan Iğdır Anıt ve Müzesi, Eski İpek yolu güzergahında kurulu tarihi Kervansaray, Karakale,  Kümbetler, Tarihi Koçbaşı Mezar Taşları, ülkemizde bulunan 490 kuş türünün 266 sını kendi bünyesinde barındıran Karasu ve Aras Cıyrıklı su vadisi, açık hava müzeleri, ve dünyada eşi benzeri olmayan üç ülkeye sınır olma özelliyi de turizm açısından Iğdır’ın önemli bir potansiyele sahip olduğunu hatırlatmaktadır bizlere.
        Iğdır Doğuanadolu bölgesinin en ılıman iklimine sahip üç ülkeye sınır olma özelliğinin yanısıra, kutsal kitaplarda bir çok efsaneye konu olmuş dünyaca ünlü Ağrı dağını, İrem Bağlarını, Nuhun Gemisini kendi coğrafyasında barındıran ve bu nedenle turizm açısından çok önemli avantajlara sahip ve gelişmeye müsait şirin bir ilimizidr.   Turizmde her ne kadar yeterli derecede adından söz ettiremese de, coğrafi konumu ve sahip olduğu üstün özellikleri sayesinde turizm alanında gelecekte marka şehir olmayı vaat ediyor bizlere. Bu nedenle Iğdır’ın turizm açısından şu ana kadar arka planda kalmış turizm değerlerini ön plana çıkararak ülkemiz turizmi açısından yeni alternatifler oluşturulmalı ve bu hususta çalışmalar yapılmalıdır.    
ÜÇ DEVLETLE SINIR TEK İL
Iğdır, 27 Mayıs 1992 tarihinde ekonomik ve coğrafi konumu dikkate alınarak Kars ilinden ayrılıp Türkiye’nin 76. ili oldu. Toplam nüfusu 181.866’dır. Kent, 3 İlçeye ve 3 beldeye sahiptir.
Ülkemizde üç devlet ile sınırı olan tek ildir. Komşuları: Kuzey ve kuzeydoğuda  Ermenistan,  doğusunda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti,  güneydoğusunda İran, güneyinde Ağrı, batısında Kars bulunuyor. Azerbaycan’ın özerk bölgesi olan Nahçıvan ile arasında Dilucu hudut kapısı faal durumda.
Ağrı Dağı,  Tekaltı dağı,  Pamuk Dağı, Zor Dağı başlıca dağlarıdır. Aras Nehri kente ayrı bir özellik ve güzellik katıyor.
 
TURİZM YÖNÜNDEN IĞDIR AĞRI DAĞI
Kutsal kitaplarda tufandan sonra Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olarak bilinen Iğdır Ağrı Dağı bir çok dinin çıkış merkezi olarak anılmaktadır. Ağrı Dağı yalnızca dağcıların kutsal mabedi değil, inananların da Hac yeri olarak ziyaret ettiği bir dağdır. Kutsal kitaplar Ağrı Dağı’nın adını Nuh Tufanı ile anarlar. Bu efsane -Nuh Efsanesi- ilk Musa Peygamber’in yazdığı Tevrat’da geçer: “Ve gemi yedinci ayda, ayın onyedinci gününde Ararat Dağları üzerine oturdu.” Türkiye’nin Çatısı olarakta adlandırılan Ağrı Dağı. Dört  ülke toprağının sınırlarının birleştiği bir düğüm noktasıdır. Açık havalarda buz kristalinden takkesinden dünyanın 400 kilometre çaplı bir toprağı yani Türkiye, Ermenistan, İran, Nahçıvan, Azerbaycan, Gürcistan, Kafkasya görülebilir,  Bölgede, zengin bir turizm potansiyeli bulunmaktadır. Özellikle Iğdır Ovası'nın güneyindeki Büyük Ağrı Dağı ülkemizin dağ turizmi yönüyle yüksek bir potansiyele sahip dağlarından birisidir.  
    Bu volkanik dağ, dağcılık sporu ile uğraşanların belki de aradığı bütün özelliklere sahiptir. Gerçekten, tırmanış mesafesinin yüksek olması ve çıkışın başladığı yere kadar motorlu araçlarla gidilebilmesi önemli bir avantajdır. Bir çok ülkede, dağın kaidesine varabilmek için bazen günlerce yürümek gerektiği halde, Ağrı Dağı; Doğubeyazıt, Iğdır ve Aralık gibi merkezlere gelen asfalt yollarla kolayca ulaşılabilecek bir konumda bulunmaktadır.
      Ağrı Dağı'nın Hz. Nuh Tufanı hadisesi dolayısıyla diğer dağlara göre daha fazla turist çekme özelliği bulunmaktadır. Ağrı Dağı'nda yüksek bir turizm potansiyelinin varlığını ve değerlendirilmeyi beklediğini söyleyebiliriz. Bu konuda yapılan bir araştırmada, Bağı İrem olarak adlandırılan alanda Hz. Nuh'un temsili gemisi yerleştirilip, dağın doruk noktasına bir teleferik hattı döşenerek, bölgenin turist çekme cazibesi artırılabilir.
 TIRMANILAN ROTA  
1-Iğdır Korhan ( BABEK ) Rotası
2- Iğdır küp gölü (A. KARACA) Rotası 
3- Aralık (Atabey Seyhan) Rotası
    Korhan yaylası (Doruk ERDENER kampı 1950 m.), Babek Rotası; Karakolun güneyindeki yamaçta yer alan ve su deposunun altından başlayan patika (bu patikadan aynı zamanda su deposuna Kum Düzünden su isale edilen boru hattı da geçmektedir) takip edilerek Kum Düzüne ulaşılır. Kum Düzü (3380 m.). Kum Düzünün Güneydoğusunda yer alan ve yaklaşık Kuzey- Güney uzanımlı Yusufbey Sırtı takip edilerek 1. kamp yerine varılır. (M. Metin ÖZEN Kampı )3476 m) 1. Kamp- Yusufbey Sırtı (3680 m.). 1. Kampın Güneyinde yer alan ve yaklaşık Kuzeybatı- Güneydoğu uzanımlı sırt takiben 2. Kamp yerine. 2. Kamp (4180 m.). 2. Kamp yerinden itibaren muhtemel rota; Kamp yerinden itibaren Güneydoğuya uzanan sırt takip edilerek veya yan geçilerek buzula girilir, buzulun eğimine bağlı olarak genelde önce güneydoğu istikametinde, sonra güneybatı istikametinde hareketle 1. platoya ulaşılır. Buradan yine güneydoğu yönlü hareketle 2. platoya çıkılınca hemen güneydoğuda görülen zirveye çıkmak mümkün olabilir. 
 
IĞDIR ANIT VE MÜZESİ
Bu anıt 1915-1920 tarihleri arasında bölgede yaşayan Ermeni saldırıları sembolize etmektedir ve ilgili belgeler bulundurulmaktadır. Her ay 4.000 civarında ziyaretçi müzeyi gezmektedir. 350 m² kapalı Müze 2 havuz ve 36 m yüksekliğinde 5 adet kılıçtan oluşmaktadır. Etrafı yeşil alan ve park olarak inşa edilmektedir. Toplam 14.000 m² alanı kapsamaktadır. Yerden yüksekliği 43,5 metredir. Dolayısıyla Türkiye'nin en yüksek anıtıdır. Yapımına 1 Ağustos 1997 tarihinde başlanmış ve 5 Ekim 1999 tarihinde hizmete girmiştir. Iğdır "soykırım" Anıtı, şimdi Türkiye’ nin en yüksek anıtı olup, yüksekliği 43.50 m. dir. Çevre Yolu Kavşağı Melekli beldesi girişindedir.
 
 
KARAKALE ÖREN YERİ
 
Iğdır Ovası'nın batısında, Ermenistan sınırında, savunmaya elverişli bir konumda kurulmuş olan Karakale, Sürmeli Çukuru'nun en eski yerleşim merke/lerinden biri olup, Urartular'a belki.daha da eskilere dayanır. Ancak, 1664 ve 1840 yıllarında meydana gelen depremlerde, kale duvarları tahrip olmuştur. Günümüzde tamamen harabe halindedir.
 
IĞDIR EJDER KERVANSARAYI
Iğdır il merkezine 15 km uzaklıkta Harmandöven köyü yanında yer alan tarihe tanıklık etmiş bu Kervansaray bölgedeki ayakta kalan en eski Türk eserlerinden biridir. Yapıt Batum Tiflis Bakü Şirvan Divin ve Anı’den gelen kervanların konaklama yeri olarak kullanılmıştır.12.asırda Surmari Emri Şerafettin Ejder tarafından yaptırılmıştır. Avlusunun kapalı hol sistemi planı ve gösterdiği süsleme özelliklerinden doğu batı doğrultusunda uzanan han dikdörtgen planlıdır, dışarıdan kulelerle desteklenmiş formu ile bir kale görünümü arz etmektedir,plan olarak önde üç bölmeli sahın ve arkada üç nefli kapalı hol sisteminden ibarettir.  Oldukça zengin motiflerle süslenmiş bu tarihi yapıt aynı zamanda Anadolu Selçuklularının ticari zenginliğini organizasyon güçlerini ve yüksek kültürlerini günümüze yansıtmaktadır. Yapıt 2008 yılında İl Özel İdaresi tarafından yeniden restore edilerek turizme kazandırılmıştır.
 
IĞDIR KORGANI (Kalesi)
 Kale, Büyük Ağrı Dağı'nın eteklerinde bulunmaktadır. Savunmaya elverişli sarp kayalıklar üzerinde ve kervan ticaret yolunun en iyi şekilde kontrol altında tutulabileceği bir konumda yer alan Iğdır Korganı, XI. yüzyılda Oğuz Türkleri tarafından kurulmuştur. Dağ yamaçlarında "Kız Kalesi" ve onun 200 m. kadar aşağısında "Oğlan Kalesi" adı verilen iki kale kalıntısı bulunmaktadır. Sürmeliden Büyük Ağrı Dağı'na doğru giden ilk çağın kervan yolu, bu iki kale arasından geçer ve Ahura yönünde uzanarak Küçük ve Büyük Ağrı  Dağları arasındaki Serdarbulak Geçidi'nden Beyazıt'a (Doğubeyazıt) doğru giderdi. Iğdır Korga-nı'nda, o devirlerden kalma bir değirmen harabesi de bulunmaktadır. 


AKKOYUNLU KUL YUSUF KÜMBETİ:
M.Ö. 4000 bin yıldan beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı ve tarih boyunca birçok kavimlerin medeniyet ve kültürlerine ev sahipliği yaptığı bilinen Iğdır’da bir çok tarihi yapı bulunmaktadır. Kul Yusuf Kümbetide Iğdır’da bulanan önemli Akkoyunlu eserlerinden birisidir.
Kümbetin Akkoyunlu Uzun Hasan'ın emirlerinden Yusuf Bey adına yaptırıldığı düşünülmektedir. Uzun Hasan 1453-76 yılları arasında bu bölgede hüküm sürmüştür. Bir beylik olan hükümetinin ilk merkezi Diyarbakır idi. Daha sonra Genişleyip güçlenince Tebriz yeğlendi. Bugünlerde bölge Akkoyunlular'dan Uzun Hasan'm oğlu Sultan Yakup ( 1478-1490 ) yönetiminde idi. Kümbet mimari olarakta tamamen Akkoyunlular döneminin mimarisini yansıtmaktadır.


 KÜLTEPE (URARTU TEPELERİ)
 
Merkeze bağlı Melekli Brldesi sınırları içerisinde bulunan bu tarihi alanda  1913 yılında yapılan kazılarda bir Urartu mezarlığı ortaya çıkarılmış ayrıca yontma taş devri döneminden kalma bir çok süs eşyaları, silahlar ve mühürler bulunmuştur. Halk arasında  kireler yada Ağrı nın etekleri olarak  adlandırılan bu tepeler aynı zamanda temiz bir hava solumanın güzel bir manzara seyretmek isteyenlerin arabayla 10 dakikada gidebileceği bir yerdir. tepeden Ağrı dağı istikametine doğru kanal boyu ilerledikçe bir çok doğa güzelliklerinin yanı sıra eski tarihi mezarlara da  rastlayabilirsiniz. Dağ bisikleti tutkunları ve atlı geziler için bölgedeki en uygun yerlerden birisidir.
 AHURA ÖREN  (Harabe) YERİ: 
  
Dünya dinlerinin anası olarakta adlandırılan Ağrı Dağı, eteklerinde bulunan Ahura (Yenidoğan), günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılar tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. Ancak; 1840'ta meydana gelen deprem nedeniyle, dağdan yuvarlanan büyük kayalar ve çamur, köyü örterek yok etmiştir. Burada, halen eski değirmen taşları su ve sandık taşlarla birlikte eski bir köy yerleşim mezarlığı bulunmaktadır. 
 
MELEKLİ AKKOYUNLU AÇIK HAVA MÜZESİ
 
 Iğdır  merkeze bağlı Melekli beldesinde bulunan bu müzenin çevre düzenlemesi  Coşkun Oluz tarafından yapılmıştır.  Açıkhava müzesinde Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Gacarlar dönemine ait koçbaşlı mezar taşları bulunmaktadır. 
 BULAKBAŞI KARASU MESİRE ALANLARI:  
 
 Yöre halkı tarafından Karasu çayı olarak adlandırılan bu mesire ve piknik yeri Iğdır ın Taşburun nahiyesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bu çayın çevresi sizlere çok güzel doğa manzarası sunmakla beraber, ayrıca su samuru, su maymunu,(Koypu) su kaplumbağaları, zengin kuş ve balık çeşitleriyle sizleri adeta büyüleyecektir. 
    burada tespit edilmiş kuş türü sayısı ise 243. Bu da Türkiye kuş türlerinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Daha fazla araştırmayla bu sayının 270'i geçeceği ve 300'e yaklaşacağı tahmin ediliyor. Ayrıca bu alanda bir takım kısmi çalışmalar yapıldığı takdirde buranın hem mesire alanına dönüştürülmesi hemde doğu amadolu ve Nahcivan bölgesinin en önemli plajları arasında yer alacağı ve ilimize ve ülkemize  turizm açısından büyük bir ekonomik katkı sağlayacağı mümkündür.
 
 
TUZLUCA MESİRE YERLERİ:  
  Doğu Karadeniz yaylalarını andıran bu ilçemizde doğal güzelliklere , tabi su kaynaklarına, zengin çiçek çeşitlerine balık ,yabani hayvan türleri, işlenmiş taş parçaları ve tarihi kalıntılara rastlamanız mümkündür. Bunları Hamurkesen Kelekli, Çiçekli, Üçkaya (Ekerek) Gaziler Demirsıkan, Tuzluca tuz mağaraları, Tekaltı dağı, Karataş, Köroğlu Mağarası ve Kızıl ziyaret tepesi olarak sıralayabiliriz. 
 
 İREM  BAĞLARI  
Melekli beldesinde Ağrı Dağı'nın eteklerindeki "İrem Bağları", doğal güzelliği ve yaban hayatıyla turistleri adeta büyülüyor. Yöre halkı arasında "İrem Bağları" olarak bilinen bu yeşil vadi, barındırdığı renk tonlarıyla ziyaretçilerine adeta görsel şölen sunuyor. Yine yöresel inanışlara göre  bu alanda bulunan asırlık tarihi üzüm ağaçları, hiçbir yerde türüne rastlanmayan şalak kavunu ve diğer tarihi kalıntıların Hz. Nuhtan kaldığı inancı yaygındır. NUH’un İzinde Gezi Parkuru olarakta adlandırılan bu tarihi alan turizm açısından oldukça görmeye değer bir yerdir. bu alanda dinazor şeklindeki kayaların yanı sıra  ilginç mağaralar, endemik bitki türleri, ve ayı, kurt, boz tavşan, kaplumbağa, kirpi, yılan ,kartal, bal porsuğu, kertenkele, domuz, baykuş, tilki, çakal yoğun kuş türü ve birçok bukalemun türlerine rastlamanız mümkündür, doğa sporları, fotoğrafçılık ve dağ bisikletiyle uğraşanlar için ideal bir turizm dinlence ve mesire alanı olan bu yer il merkezine sadece 6 km uzaklıktadır.              MÖ. Ortadoğu tarihinin en geleneksel kaynağı olarak kabul edilen ve Musa tarafından yazıldığı ileri sürülen Eski Ahid’in (Tevrat) beş kitabından ilki olan Tekvin’de Ararat ilk kez şöyle geçmektedir: “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat Dağları üzerine oturdu” (8. Bap 4. Ayet). Ağrı Dağı’na Ararat denmesi de, Tevrat’ta geçen Ararat Dağları’nın Ağrı Dağı ile aynı sayılmasından kaynaklanmıştır. yöre halkınca Ararat  Erarvat olarakta anılmaktadır.Yine kutsal kitaplarda Nuhun Gemisinin  Ağrı Dağı 'nın Kuzeybatı veya Batı yamaçlarında karaya oturduğu burada karaya çıkan insanların tekrar çoğalmaya başlayarak, dünyaya yayıldığı,  "Adem" ile  "Havva"'nın yaşadığı " İrem Bağları" 'nın da Büyük Ağrı Dağı 'nın Kuzey eteklerinde (İğdır Melekli Ovası) yer aldığı kabul edilmektedir. 
 
KORHAN METEOR ÇUKURLARI :  
   Iğdır il merkezinden yaklaşık 35 km uzaklıkta Karakoyunlu Korhan yaylası sınırları içerisinde yer alan bu çukur göktaşının düşmesiyle meydana gelmiş önemli bir cazibe merkezidir. Çukurun etrafında bir çok işlenmiş taşlara da rastlamanız mümkündür, zengin doğa manzarasıyla ve dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağınız çiçek florasıyla bir renk cümbüşü olan bu yer aynı anda üç devleti görme ( İran, Nahçivan, Ermenistan) imkanıda sunuyor sizlere,ayrıca Korhan yaylası eski tarihi orman aşağısında’ da bulunan iki ayrı meteor çukuru’ da çok dikkat çekicidir. fotoğraf düşkünleri ve yürüyüşü sevenler içinde ideal bir yerdir.
 
 
ARALIK KOLİKENT (GULUKENT) KÜMBETİ
Iğdır ili, Aralık ilçesi Hasanhan köyü mevkiisinde, Kolikent ( eski adı Gulukent) Köyü mezarlık alanında yer alan kümbet düzgün sekizgen planlı ve her kenarı yaklaşık 2 m genişliğindedir. Kümbet mimari olarak 1380-1469 yıllarında bölgede hüküm sürmüş Karakoyunlular dönemine ait olduğu söylenmektedir.  
KAYNAKLAR: 
KOLİKENT: Köy, 1928 yılında Gulukend adını taşımaktaydı. Köyün adı, geçmiş dönemlerde Kulukent olarak da geçmektedir
HASANHAN: Köyün adı, 1854 yılı kayıtlarında Hasanabad olarak geçmektedir, Köyde 1886 yılında İrevandan gelen 383 Azeri Türkü ve yine İrevandan gelen 97 Müslüman Kürt yaşamaktaydı.
ABBASABAD: KERİMBEYLİ: Köyün adı, 1902 yılındaki yabancı bir kaynakta Abbasabad olarak geçmektedir.
RAMAZANKENT: Köyde 1886 yılında 391 Azeri Türkü ve 55 Kürt yaşamaktaydı.
GÖDEKLİ: Köyde 1886 yılında 554 Azeri (oğuz)Türkü yaşamaktaydı
HACIAĞA: Köyde 1886 yılında 511 Azeri (oğuz) Türkü  yaşamaktaydı.
 


GÖDEKLİ KÜMBETİ

Iğdır ili Aralık İlçesi, Devlet Üretme Çiftliği arazisi içerisinde, (İran Sınırı) yer alan bu Kümbet, 1497-1499 yıllarında Akkoyunlu devletinin başına geçen Gödek Ahmet’in soyundan geldiğine inanılan Akkoyunlu İbrahim Gödekli adına yaptırılmıştır. 14 yüzyılın ortalarında ilhanlılar devletinin çöküşünden sonra 1378-1501 yılları arasında Azerbaycan Oğuz Türklerinin kurduğu Akkoyunlu devletinde 1497 yılında hakimiyete gelen Ahmet bey kısa bacaklı olduğundan Gödek Ahmet lakabıyla anılırdı, 1499 yılında İsfahanda’ki bir isyana müdahale ederken hayatını kaybetmiştir. Gödek Ahmetin ölümüyle çöküş yıllarına geçen Akkoyunlu devletinde parçalanmalar olmuş ve Gödek Ahmet sülalesinden bir kısım kabile Iğdır'ın Aralık İlçesine gelerek bu köyü kurdukları bilinmektedir.
      
 Kümbet Kuzey güney istikametinde kare planlı olarak inşa edilmiş ve giriş kapısının üzerindeki Osmanlıca kitabede yazılı bulunan Hicri 1322(Miladi 1907) tarihinde Hacı İbrahim adına yapılan kümbetin giriş kapısı güney istikamette olup siyah kesme bazalt taşından inşa edilmiştir. Kümbetin temeli iki sıra taşla esas binanın duvarlarından dışarı doğru çıkıntı yapmaktadır. İki metre yüksekliğinde ve 5,50x5,50 metre çapındaki binanın üstü yarım kubbeli olup, kubbe ile çatının birleştiği yer dışarıya çıkıntı teşkil etmektedir. Güney doğu ve kuzey doğuda birer küçük penceresi bulunan kümbetin içerisi çamurdan basit olarak sıvanmıştır, iç mekan da bulunan üç mezar ve bu mezarlara ait Osmanlıca yazılı üç mermer kitabe bulunmaktadır. Zaman zaman bu mezarlar define arama maksadı ile tahrip edilmişlerdir. Aralık ilçesi Devlet Üretme Çiftliği arazisi üzerinde bulunan kümbetin özellikle dış cephesi oldukça sağlam bir şekilde ayakta durmaktadır. 

 
ŞAHMARAN TEPESİ VE MAĞARASI:  Iğdır merkeze 5 km uzaklıkta Melekli beldesi sınırları içerisinde  İran, Nahçivan, Ermenistan yolu üzerinde bulunan bu tepe tarihi açıdan oldukça önem arz etmektedir, ayrıca tepenin altında uçsuz bir mağara bulunmaktadır. efsanelere  ve inanışa göre yılanların şahı Şahmeran’ ın yöre halkından birisiyle olan aşkı bu mağarada geçmiştir, Şahmeranın yaşadığına inanılan tepe altındaki mağara 2002 yılında yüzeysel olarak üstü kapatılarak doldurulmuştur. Mağarada yontma taş devrinden kalma  bir çok tarihi ev eşyaları bulunmuş olup bu eşyalara  halen köy evlerinde rastlamanız mümkündür. 
BÜYÜK AĞRI DAĞI:
Büyük   ve   Küçük     Ağrı  dağları;   Türkiye,  İran  ve  Nahcivan   devlet  sınırlarının   birleştiği  bir  noktada yer alır. Küçük Ağrı doğuda,  Büyük   Ağrı   Dağı   batıdadır.   Her   ikisine   birden  Ağrılar denir. Doğubayazıt ovasının  kuzeyinde,  ilçe   merkezine   15 km.  uzaklıktadır.   Ana  kütleyi Büyük     Ağrı  oluşturmaktadır.  Her ikisinin  yamaçlarında  oluşmuş pek çok parazit koniler vardır. Türkiye’ nin en büyük dağı olan Büyük Ağrı dağı (5.137 m.) solmuş volka- nik bir yanardağdır.  Ağrı Dağı, Aras güneyi dağının ucu ile bağlantılıdır. Ağrı dağı ile bu sıra dağı birbirinden Pamuk Gediği ayırmaktadır ki, Doğu bayazıt- Iğdır karayolu buradan geçer.
Ağrı  dağının   kuzey  batısındaki   Iğdır  ovasından  yüksekliği   4.500  m.. güneyindeki  Doğubayazıt  düzlüğünden nisbi yüksekliği 3.400 m.’ dir. Bu fark Iğdır ovasının çukurda oluşundandır.
Ağrı dağı,  küçük tepeler teşkil etmeden,  birbirine  tek  başına  yükselerek dünya  volkanlarının  en  görkemlisi  olmuştur. Dağın  zirvesinde  kar  ve buzlarla  kaplı  bir  krater  vardır.  Bundan  örtülü  dağın  tepesi  yaz - kış devamlı karla kaplı olarak beyaz görünür. Büyük  Ağrı’nın  üzerini  bulut örter ve tepe tarafına yazın dahi kar ve yağmur yağar.
Ağrı Dağı  yaklaşık   17  km.  yarı  çapında  bir  taban üzerine oturmuştur. 1.188   km.2  yer kaplamaktadır.  Çevresi  128 km. dir. Dağın tepe tarafı üç çataldır  ve  en  yüksekliği Iğdır’ a  bakandır .  Kar  sınırı     4.000  -  4.500 metreden başlayan dağ, geniş bir alana egemen olduğu için, Karaköse’ nin bir   çok   yerinden,   Iğdır   ilinin  ve   Nahçıvan’ ın  her  tarafından,  Van, Erzurum, Kars,  Ermenistan  ve  İran’ ın  yüksek  yerlerinden  görülebilir. Bu dev kütlenin yakından görünüşü heybetli ve etkileyicidir.
Dağ bir sünger  gibi  kendi suyunu kendi içine çekerek emer. Dağın emdiği suların  bir  kısmı  Serdarbulak,  Yakup,  Örtülü  ve  Topçatan   kaynakları ile dışarı çıkar. Ancak yarık bulamayan kar suları dağın  eteklerine  doğru akar.   Dağ  eteklerine  yaylaya çıkan göçebeler, dağda çok sayıda bulunan evcil ve yabani hayvan bu sulardan faydalanır.
Ülke turizmi yönünden büyük bir öneme sahip olan Ağrı dağı: Her zaman karlı,  her  zaman  dumanlı... Onun  başı  hep  göklerde... Büyüleyici beyaz zirvesi  sonsuza  asılmış  bir  bulut  gibi ve yeryüzünden tamamen kopmuş görünen efsane dağ Ağrı, türkülere sinmiş, aşıklara ilham kaynağı olmuş...
Büyük   Ağrı’ nın  kuzey  yamacında  ve  4.000 m.  yükseklikte  Küp  Gölü adında bir krater göl vardır. 
Dağın zirvesinde Ağustos ayında bile ısı –6 dereceden aşağı düşmez. Yaz mevsiminin  sıcak  günlerinde  normal  ısı  0’ ın  altında -6*,-10* arasında olur. Yaylası bol, otlaklarının her mevsimde otları  görünür.  Ağrı dağının yamaçlarında  ağaçsı  bitki  örtüsünün  çok  seyrek  olduğu  dikkati  çeker. Bazı kesimlerde bodur huş ağaçlarına ve ardıç çalılıklarına rastlanır.
Kışın D. Bayazıt ovasına karla örtülü olduğu han Oluzlde,  Ağrı  dağının  güney doğu,  güney  ve güneybatı yamaçlarında kar tutmayan pek çok yer vardır. Kışın  buradan  “kışlak”  olarak  kullanılıp  koyun  otlatılır. Bilhassa inek vadisindeki mağaralar, yüzlerce koyunu barındırabilecek genişliktedir.
Tarihi  belgeler ,  Dede  Korkut  Hikayeleri  ile  İstahri ve Mukaddesi gibi Arap  yazarlarının  verdikleri   bilgilere   göre,   önceki   yüzyıllarda   Ağrı yamaçlarının  ormanlarla  örtülü  olduğu  anlaşılmaktadır .  Günümüzde iyice  çıplak  bir  durum  kazanan  Ağrı  Dağının etekleri, çevresine tespih taneleri  gibi dizilen köylerde çok sayıda beslenen hayvanlara aşırı otlama yüzünden  iyice  çoraklaşmakta,  hatta  erozyon  baş göstermektedir. Coşkun Oluz
 KÜÇÜK AĞRI DAĞI : 
Ağrı  Dağının  volkanik  kütlesi temelde birdir, sonradan iki büyük koniye ayrılır. İşte bu konilerden doğudakine Küçük Ağrı dağı adı verilir.
Büyük  Ağrı’ nın  hemen yanı başında yükselen  Küçük Ağrı Dağı, oluş ve yapı bakımından Büyük Ağrı’ ya benzer. Bu diğerinin tersine sivridir, tam bir  konik  çadır  şeklindedir.  Küçük   Ağrı  daha  sivri, büsbütün susuz ve çıplaktır.  Her  iki  volkan  dağın  doruk  çevresinde  dört yana doğru derin sarp yamaçlı ve dar vadiler uzanır.
2.500   metreye  kadar  ortak  bir  taban  üzerinde yükselen iki koniyi, yani Büyük   Ağrı ile Küçük   Ağrı dağını  14 km.  uzunluğundaki  Serdarbulak geçidi ( 2.687 m. ) ayırmaktadır.  Bu iki dağın arası kısa ağaçlarla kaplıdır. Küçük Ağrı’ nın karı yaz ortamında tümüyle kalkar.
Küçük   Ağrı’ nın  tam  tepesinde kraterin ağzında göl halinde su birikirse de,  bu  çukurluğun  suları  yazın  kurur.  Yamaçlar  diktir,  fakat çoklukla kayalık değildir.  
 
ATA OCAĞI KÜLTÜR EVİ: Iğdır ın Melekli beldesinde gönüllü çevre dostu ve araştırmacı yazar Coşkun Oluz tarafından oluşturulan bu kültür otağı özel etnografik müze olma niteliğindedir. Iğdır’da  son 150 seneyi konu alan, yaşayan halkların "üretken" kimliğini, günlük hayatlarında kullandıkları zanaat ve sanat eserlerini sergileyerek anlatan kültür evi Iğdır’ın geçmişine bir pencere açıyor. Ata Ocağında Iğdır yöresine ve Türk boylarına özgü giyim, ev eşyaları, aletleri, objeleri, halıları ve çadırları gibi pek çok eşya ile; el işi, sanat yapıtları, yazmalar, kolye ve nazarlıklar yer alıyor. Ayrıca Iğdır yöresinde Ata ocağı olarak adlandırılan bu evler dededen  kalma bir kutsal miras olarak kabul edilmekte ve gelecekte bu ocaktan dağılan herkesin bir araya yeniden gelebilecekleri bir mekan olarak düşünüldüğünden yöre halkınca ata ocağı bir kutsiyet arzetmektedir. Ata ocakları olarak adlandırılan bu eski evlere ığdırın bir çok köyünde rastlamanız mümkündür. 

 
IĞDIR BÖLGENİN TİCARET TURİZM VE DİNLENCE MERKEZİ OLUYOR:
dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye gezmen çekmek için alınan ekonomik, kültürel, eğlence ve dinlence amaçlı kurulmuş sosyal tesisler ve teknik önlemlerle, yapılan çalışmaların tümüdür. Turistik gezi, insanların sadece bir yerden bir yere gitmesi değil kültürel, ekonomik ve toplumsal olarak da iletişim içinde olmalarıdır. Turizm sayesinde insanlar hem diğer ülkelerin güzelliklerini görmüş bilgi edinmiş olurlar hemde gittikleri ülkeye gördükleri yerler karşılığından para kazandırırlar. Yani turizm ziyaret edilen ülkenin ekonomisine de büyük katkı sağlar   
 İlimiz bir sınır kenti, üstelikte yanlış bilinmiyorsa dünyada sadece üç ülkeye sınırı yani üç devlete giriş-çıkış kapısı olan tek il. Sanayi pek yok, Tarım idare eder ve etmez arasında hayvancılık ise halk tabiri ile bitmiş durumda. Hal böyle olunca vatandaşın gözü ister istemez sınır kapılarında. Hatta Son zamanlarda sınır kapılarının açılması söz konusu olunca ığdırda bir takım gelişmeler yaşandı, sınır kapıları ve ilimizde kurulması planlanan serbest bölgenin konuşulmasıyla birlikte birçok ünlü marka ve gros marketlerin ığdıra gelmesine sebep olmuş ve markalar arasında yapılan fiyat ve kalite rekabeti ığdırı bölgenin alışveriş anlamında hem en ucuz şehri hemde   cazibe merkezi haline getirmiştir.
Bu şehir artık gözünü turizm sektörüne dikmiş durumda . İster inanç turizmi, ister kültür turizmi, ister dağ ve doğa sporları turizmi olsun; dünyada ki pek çok ülke ve şehir gibi bu sektörden para kazanmak hedeflenmeli. Herkes şehrin stratejik konumundan güzelliğinden, özelliğinden bahsediyor, ancak bunların para edeceği kimsenin aklına gelmiyordu, son yıllar ığdır valiliğince düzenlenen ağrıdağı korhan yaylası şenlikleri, ığdır kar şenlikleri, nevruz şenlikleri, ığdır nahçivan dostluk ve dayanışma festivali, herkes için spor şenlikleri, kayısı festivali, 30 ağustos ağrı dağı zafer tırmanışı gibi etkinlikler sayesinde gerek iran, azerbaycan vatandaşları gerekse çevre illerde yaşayan vatandaşların ığdıra gelmesiyle ığdırın tanıtılmasına katkı sağlamış ve ilimizde gözle görülür derecede bir haraketlilik gözlenmiştir. Iğdır ülkemizin en uç noktasında olmasına rağmen bölgede en çok (Nahçivan ve İran) turist girdisi olan iller arasında, fakat konum itibariyle (Erivan Tiflis Nahçivan Bakü Tahran Tebriz) gibi bir çok başkent ve metropol şehirin geçiş noktası ve merkezinde bulunan ığdır artık bu konumunu iyi değerlendirmeli hem bu şehirlerin turizm pazarlamasını ığdır üzerinden yapmalı hemde bölgenin turizm ticaret ve dinlence merkezi haline getirilmeli. Bilindiği gibi ülkemize en çok gelen yabancıların başında iranlı turisler gelmektedir, yıllık irandan ülkemize gezmek ve eğlenmek için gelen turist sayısı resmi rakamlara göre 1 buçuk milyon, bu sayının yılda 300 binini ığdıra çekmeyi başarırsak bu rakamın ığdır kasasına bırakacağı döviz en az 100 milyon dolardır. Bunun gerçekleşmesi içinde ığdırdaki bir takım eksiklikleri tamamlamalıyız, mesela bulakbaşı mesire alanında hakveyis botanik gölde bir takım düzenlemeler yapmalı ve ığdırda yapılması düşünülen nuhun bağı ve türbesi inanç turizmi açısından oldukça önemli bir proje olmakla birlikte ilimizde yapılan festival ve şenliklerin sayısı artırılmalı ayrıca yapılan organizasyonlarda İran ve Azerbaycanın resmi tatil günleride dikkate alınarak aynı günlere denk getirilmeli. Ayrıca turizme yönelik park bahçe orta refüj düzenlemeleri, şehrin gece ışıklandırmaları ve reklam panolarıyla dinlence ve mesire yerlerinin tanıtılması, olimpik yüzme havuzları ve doğa sporları merkezlerinin kurulması gibi bir takım çalışmalarda ığdırın 2010-2015 yılı turizm rotası içine alınmalı. Turizme yönelik çalışmalar tamamlandığında görülecektir ki kendiliğinden tüm kapılar açılmış, oteller içinde bulundukları durumdan kurtulmuş ve ticaret canlanarak başka sektörleri de tetiklemiş olacaktır.
TURİZM YÖNÜYLE IĞDIR
Bir çok uygarlığın izlerini bünyesinde barındıran Iğdır , tarihi ve kültürel değerlerin yanısıra bozulmamış doğal kokusu, avrupanın ve Türkiyenin en yüksek dağı olan ve tüm dünya dinlerinin anası olarak adlandırılan Ağrı Dağı, Nuhun Gemisi, Korhan Kalesi, Korhan Yaylası, Kara Kilise, Korhan Meteor Çukurları, Korhan Yaylası Açık Hava Müze alanları, Zerdüşt Tapınma Merkezleri, Bulakbaşı Ahura Mazda Suyu, Ahura Buzulu, Cehenem Vadisi, kutsal kitaplarda adı geçen adem ile havvanın yaşadığı İrem Bahçesi, Eski Kaya Mezarlıklar, Süreyya Çeşmesi, Hakmehmet Beraderi Şemsi Tebrizi Türbesi, Karakoyunlu Babek Mağarası, Gökçeli Şehit Ağacı, Karakoyunlu Açık Hava Müzesi, Tuz Mağaraları, Tuzluca Mesire Yerleri ve doğal güzellikleri, Aras vadisi kuş zenginlikleri, Pamuk Dağı Kayak Merkezi, Melekli Kültepe, Türkiye’ nin en yüksek anıtı olan Iğdır Anıt ve Müzesi, Tarihi Ejder kervansarayı, Kümbetler, Tarihi Koçbaşı Mezar Taşları ve dünyada eşi benzeri olmayan üç ülkeye sınır olma gibi özellikleri ile son yıllar ülkemiz ve dünya turizmi açısından kendisine önemli yer edinmiştir.                        Ayrıca güneşin ülkemize ilk doğduğu yer olarak bilinen ığdır; Güneşin Doğduğu Kent, Nuhun Arka Bahçesi, Festivaller Şehri, Nuh’un şehri, Tarihin Tanığı, Doğunun Çukur 0vası, Sürmeli Vadisi, Asyanın Kapısı, Kafkasyanın merkezi, Medeniyetler Beşiği gibi farklı isimlerle anılmaktadır.
 
 
                                             

KARAKALE :Çok eski bir yerleşim yeri olan bu tarihi yapıt şehrin batı kesminde tuzluca mevki ermenistan        sınırına yakın aras nehri üzerinde kurulmuştur, kuruluşu ise urarturlar yada daha eskilere dayanmaktadır dünyanın ilk fuarının burada açıldığı söylenmektedir 1664 ve 1840 meydana gelen depremlerde kale duvarları büyük ölçüde hasar görmüş ve yıkılmıştır...


   IĞDIR EJDER KERVANSARAYI:
I
ğdır il merkezine 15 km uzaklıkta Harmandöven köyü yanında yer alan tarihe tanıklık etmiş bu Kervansaray bölgedeki ayakta kaln en eski Türk eserlerinden biridir. yapıt Batum Tiflis Bakü Şirvan Divin ve Anı’den gelen kervanların konaklama yeri olarak kullanılmıştır.12.asırda surmari emri şerafettin ejder tarafından yaptırılmıştır. Avlusunun kapalı hol sistemi planı ve gösterdiği süsleme özelliklerinden doğu batı doxrultusunda uzanan han dikdörtgen planlıdır, dışardan kulelerle desteklenmiş formu ile bir kale görünümü arzetmektedir,plan olarak önde üç bölmeli sahın ve arkada üç nefli kapalı hol sisteminden ibarettir.  Oldukça zengin motiflerle süslenmiş bu tarihi yapıt aynı zamanda Anadolu Selçuklularının ticari zenginliğini organizasyon güçlerini ve yüksek kültürlerini günümüze yansıtmaktadır. Yapıt 2008 yılında il Özel İdaresi tarafından yeniden restora edilerek turizme kazandırılmıştır.
 
                                                  
                
ALİ EKBER TUFAN (Ramazan) ANITI:
ığdır merkeze bağlı melekli beldesindnde bulunan bu anıt 1918 yılında sürmeli çukurunda kurulan ARAS TÜRK HÜKÜMET’inde üç aylık kısa  görev alan Ali Ekber TUFAN adına çocukları tarafından yapılmıştır. Anıt ığdır merkezden 3 km uzaklıkta olup görmeye değer bir yerdir ayrıca anıtın bulunduğu mezarlık arkasında yaklaşık 1500 yıllık eski melekli kabristanınıda koçbaşlı mezar taşları ve diğer eski kalıntıları da görmeniz mümkündür.


               
5-    KÜLTEPE (URARTU TEPELERİ)   : merkeze bağlı melekli kasabası sınırları içerisinde bulunan bu tarihi mekanda 1913 yılında yapılan kazılarda bir urartu mezarlığı ortaya çıkarılmış ayrıca bir çok süs eşyaları, silehlar ve mühürler bulunmuştur. Halk arasında kara kireler yada ağrının etekleri olarakta   adlandırılan bu tepeler aynı zamanda temiz bir hava solumanın güzel bir manzara seyretmek isteyenlerin arabayla 10 dakikada gidebileceği bir yerdir.tepeden ağrı dağı istikametine doğru ilerledikçe dağ lalesi , kekikotu,papatya,nane ,kaplunbağa,
tavşan,keklik,kurt,yılan,bukalemun,
kirpi,ve diğer yabani hayvanların yanı sıra bir çok oldukça eski tarihi mezarlarada rastlayabilirsiniz.
 
                           
 
6-    TARİHİ BABEK MAĞARASI: Mağara ığdır il merkezine 10 km uzaklıkta Karakoyunlu ilçesınırlarındadır. mağara iki odalı olup turizim açısından oldukça önemli ve görmeğe değer bir yerdir. bilindiği Odlar Yurdu olarak bilinen (Tebriz Bakü Tiflis Erivan Kars) coğrafyada ilkez bir kültür savaşı başlatan BABEK 832 ci yıllarda islam dini adı altında arap kültürünü Türklere empoze etmeye çalışanlara karşı bir savaş başlatmıştır, ve bu savaş 22 yıl defalarca zaferle sonuçlanmıştır daha sonra abbasilere yenik düşen babek bir müdet aras nehrini geçerek ağrıdağının kıyısında düz bir ovanın yamacında bulunan bir mağarada yaşamını sürdürmüştür ve daha sonra afşin tarafından pusuya düşürülerek yakalanıp samara şehrine halife mutasım huzurunda kolları bacakları kesildikten sonra 3 kez iğdam edilmiştir.
 
                  
7-      BALAHANA: Iğdır yöresine ait bu yöresel evler halk tarafından Balahana olarak adlandırılmaktadır, bu ev türlerine ayrıca Tebriz Nahçivan Maku, Erevan Kars Ardahan bölgelerindede rastlamanız mümkündür. Günümüz türkçesinde dubleks anlamına gelen bu evler babanın oğul evlendirmesiyle mevcut evin üst katına bir kat daha eklenmesiyle oluşmaktadır.
 
8-      BULAKBAŞI: Yöre halkı tarafından Karasu çayı  olarakta adlandırılan bu mesire ve piknik yeri ığdırın taşburun nahiyesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Bu çayın çevresi çok güzel doğa manzarası sunmakla beraber, ayrıca su samuru, güney amerikadan sonra ilk kez bulakbaşında görülen su maymunu,(koypu) su kaplunbağaları ve zengin kuş ve balık çeşitleriyle sizleri adeta büyüler. ayrıca burada tatlı su balığıda avlanmanız mümkündür.
 
9-    GÖKÇELİ ŞEHİT AĞACI: Karakoyunlu ilçesi gökçeli köyünde bulunan bu tarihi ağaç bir Türk subayı için kendini feda eden ELDENİZ adlı bir Azerbaycan vatandaşının anısına Türk subayı tarafından diktirilmiştir, ağaç yöre halkı tarafından kutsal olarak benimsendiği için kesinlikle bir dal dahi koparılmaz, etrafında kötü söz konuşulm ayrıca ilk bahar aylarında ağacın gövdesinden yöre halkı tarafından şehit kanı olarak adlandırılan kırmızı sular akmaktadır.


                     
10-HALIKIŞLAK : Iğdır ili Tuzluca ilçesine yaklaşık 10 km uzaklıkta olan bu köy ermenistan sınırına oldukça yakın olmakla birlikte eskiden prinç üretiminin en yoğun olduğu yer olarak bilinmektedir piknik ve mesire yeri olarak gidebileceğiniz en güzel yerlerden biridir.
 
                    

                                 
11-TUZLUCA MESİRE YERLERİ:     Doğu Karadeniz yaylalarını andıran bu ilçemizde doğal güzelliklere , tabi su kaynaklarına, zengin çiçek çeşitlerine balık ,yabani hayvan türleri, işlenmiş taş parçaları ve tarihi kalıntılara rastlamanız mümkündür. bunları Hamurkesen Kelekli, Çiçekli, Üçkaya(Ekerek) Gaziler Demirsıkan, Tuzluca tuz mağaraları, Tekaltı dağı, Karataş, köroğlu mağarası ve setterhan tepesi olarak sıralayabiliriz..
 
 
      12- DÜNYA DİNLERİNİN ANASI IĞDIR AĞRI DAĞI : Müslüman Hiristiyan Katolik Zerdüşt Ateşperestlik gibi bir çok dinin ve medeniyetlerin merkezi olarak bilinen Ağrı Dağı, çeşitli geleneklerde farklı şekilde adlandırılmıştır. Yakut dilinde “Ağr”, Selçuklu Türkleri’nde “Eğri Dağ”, bazen de “Ağır Dağ”, İranlı’larda “Kûh-ı Nûh”, Araplar’da Büyük Ağrı’ya “Cebelü’l-hâris”, Küçük Ağrı’ya ise “Cebelü’l-huveyris” isimleri verilmiştir. Ermeniler bu dağa “Massis” veya “Masik” derken, bu dağın dört bir etrafında asırlardan beri yaşayan (Tebriz Maku Nahçivan Erivan, Kars, Iğdır) gibi eski Azerbaycan Türkleri bu dağa ER-ARVAT yani dağ çift olduğu için büyüğüne ER (koca) küçüğüne ise avrat (arvat) karıkoca ismini vermektedirler. Bu nedenlede kutsal kitaplara ararat yada erarvat olarak geçtiği düşünülen bu dağa Batı coğrafyacıları “Ararat”demektedir. Ararat adının Nuh söylencesinden geldiği belirtilir. MÖ Ortadoğu tarihinin en geleneksel kaynağı olarak kabul edilen ve Musa tarafından yazıldığı ileri sürülen Eski Ahid’in (Tevrat) beş kitabından ilki olan Tekvin’de Ararat ilk kez şöyle geçmektedir: “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat Dağları üzerine oturdu” (8. Bap 4. Ayet). Ağrı Dağı’na Ararat denmesi de, Tevrat’ta geçen Ararat Dağları’nın Ağrı Dağı ile aynı sayılmasından kaynaklanmıştır.
 
        
      
 
 
                              
    
14-ARAS NEHRİ:    Bölgede en çok kuş türünün barındığı yer olarak bilinen aras nehri Yörede bu nehirle ilgili çeşitli efsaneler anlatılmaktadır. kimi yazarlar asırlar boyu tek dili konuşan bu coğrafyayı tek vucuda benzeterek Aras nehrini ise bu vucudun kan damarlarına benzetmiştir, kimi şairler onu ayrılıkçı vaist olmakla suçlamış, kimileride arası birbirinden ayrı düşen halkların göz yaşlarının oluşturduğu kutsal bir nehir olarak nitelendirmişlerdir. bölge halkı özelikle culfa nahçivan bölgesinde yaşayan halk her yıl Nevruz bayramında bu nehrin etrafında toplanarak bayramlaşıp hasret giderirler, 
 
 
 
 
16-KORHAN METEOR ÇUKURLARI : ığdır il merkezinden yaklaşık 35 km uzaklıkta Karakoyunlu Korhan yaylası sınırları içerisinde yer alan bu çukur göktaşının düşmesiyle meydana gelmiş önemli bir cazibe merkezidir. Çukurun etrafında bir çok işlenmiş taşlara da rastlamanız mümkündür, zengin doğa manzarasıyla ve dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacağınız çiçek florasıyla bir renk cümbüşü olan bu yer aynı anda üç devleti görme ( İran, Nahçivan, Ermenistan) imkanıda sunuyor sizlere,ayrıca Korhan yaylası eski tarihi orman aşağısında’ da bulunan iki ayrı meteor çukuru’ da çok dikkat çekicidir. fotoğraf düşkünleri ve yürüyüşü sevenler içinde ideal bir yerdir.


                  
17-           AHURA ÖREN YERİ : Dünya dinlerinin anası olarakta adlandırılan Ağrı Dağı, eteklerinde bulunan Ahura (Yenidoğan), günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılaf tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulmuştur. Ancak; 1840''ta meydana gelen deprem nedeniyle, dağdan yuvarlanan büyük kayalar ve çamur, köyü örterek yok etmiştir. Burada, halen eski değirmen taşları su ve sandık tağlarla birlikte eski bir köy yerleşim mezarlığı bulunmaktadır.



18-IĞDIR ANIT VE MÜZESİ : 01 AĞUSTOS - 1997 tarihinde yapımına başlanmış ve 05 EKİM 1999 tarihinde açılışı yapılmıştır. 1.3 Hektar alan üzerine oturtulmuştur. Yerden yüksekliği 43.50 metredir. Halen Türkiye’nin en yüksek Anıtıdır. Alt kısmı 350 m alanı ile Müze üst kısımı 5 kılıçtan oluşan Anıttan ibarettir.Anıtın kılıçlarının granitleri Çin’den, diğer mermer, granit, taş, seramik gibi malzemeler Türkiye’nin diğer bölgelerinden getirilmiştir.Çanakkaledeki Şehitlik Anıtı ile, paralellik arz eder. En eski Türk Devletinden Cumhuriyetimize kadar geçen evre kılıçların kabzalarında tunç döküm rölyeflerle anlatılmaya çalışılmıştır.Arkasındaki Ağrı Dağı ile bir tablo oluşturur. Müzede; 1915-1918 tarihleri arasında Bölgede yaşayan Ermeni vahşetinden geriye kalan ve toplu mezarlardan çıkarılan belgeler, fotoğraflar ve diğer metaryeller sergilenmektedir.
 GÖDEKLİ KÜMBETİ
Iğdır ili Aralık İlçesi, Devlet Üretme Çiftliği arazisi içerisinde, (İran Sınırı) yer alan bu Kümbet, 1497-1499 yıllarında Akkoyunlu devletinin başına geçen Gödek Ahmet’in soyundan geldiğine inanılan Akkoyunlu İbrahim Gödekli adına yaptırılmıştır. 14 yüzyılın ortalarında ilhanlılar devletinin çöküşünden sonra 1378-1501 yılları arasında Azerbaycan Oğuz Türklerinin kurduğu Akkoyunlu devletinde 1497 yılında hakimiyete gelen Ahmet bey kısa bacaklı olduğundan Gödek Ahmet lakabıyla anılırdı, 1499 yılında İsfahanda’ki bir isyana müdahale ederken hayatını kaybetmiş ve Akkoyunlu devletinin çöküş yılları böylece başlamıştı, daha sonra Gödek Ahmet sülalesinden bir kısım kabile Iğdır Aralık İlçesine gelerek burayı yurt edinmişler ve kendi Kabilelerinin ismini taşıyan Gödekli köyünü kurmuşlardır. Bu köyde 1886 yılı resmi kayıtlarında 554 Azerbaycaan Oğuz Türkü yaşamaktaydı.
 
 


.
URUSUN BUCAĞI İREM BAĞI (MELEKLİ) Melekli beldesinde yöre halkınca irem bağı denilen bu tarihi bahçe urusun bucağı mevkiide bulunmaktadır. bu alanda bulunan asırlık tarihi üzüm kalıntıları yöre halkınca hz. Nuhtan kaldığına inanılmaktadır . bu tarihi alan turizm açısından olduukça görmeye değer bir yerdir. bu alanda taşlaşmış dinazor heykelinin yanısıra ilginç mağaralar, endomik bitki türleri, ve ayı, kurt, boz tafşan, kaplunbağa, kirpi yılan ,kartal, bal porsuğu, kertenkele, domuz,baykuş, tilki, çakal yoğun kuş türü ve birçok bukalemun türlerine rastlamanız mümkündür, doğa sporları, fotoğrafçılık ve dağ bisikletiyle uğraşanlar için ideal bir turizm dinlence ve mesire alanıdır. ığdıra sadece 6 km uzaklıktadır. 
    MÖ. Ortadoğu tarihinin en geleneksel kaynağı olarak kabul edilen ve Musa tarafından yazıldığı ileri sürülen Eski Ahid’in (Tevrat) beş kitabından ilki olan Tekvin’de Ararat ilk kez şöyle geçmektedir: “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat Dağları üzerine oturdu” (8. Bap 4. Ayet). Ağrı Dağı’na Ararat denmesi de, Tevrat’ta geçen Ararat Dağları’nın Ağrı Dağı ile aynı sayılmasından kaynaklanmıştır.
 
    
 
22-    ERHACI AÇIK HAVA MÜZESİ
Aşağı Erhacı köyünde bulunan bu tarihi alan Iğdırın en önemli tarihi mekanlarından sayılmakta olup köy ortasında adeta bir höyük tepeyi andırmaktadır, bu tepenin ortasında ilginç bir tarihi mağara ve dört bir etrafında eski yazılarla işlenmiş kaya mezarlar, koçbaşlı mezar taşları, ve bir çok ilginç motiflerle süslenmiş kaya parçaları mevcuttur, Nuh tepesi olarak adlandırılan bu tepe aynı zamanda yöre halkı tarafından ziyaretgah olarakta kabul edilmektedir, yöre halkından alınan bilgilere göre Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduktan sonra ilk kurbanı burada kestiğine inanılmakta ve hala günümüze kadar burada kurbanlar kesilip adaklar yapılmaktadır.
    1886 yılındaki kayıtlarda Aşağı ve Yukarı Erhacı köyleri "Erhacı" adı altında tek bir köy olarak geçmekte ve 1157 Azeri Türkü yaşamaktaydı.
 

       
23-      DİNAZOR TEPESİ (URUSUN BUCAĞI)
Melekli Beldesinde bulunan bu ilginç kalıntı yöre halkınca urus’un bucağı yada dinazor tepe ismiyle anılan mevkide bulunmaktadır. Yöre halkı tarafından kaya dinazorla ilgili bir çok efsaneler anlatılmaktadır. Söylenceye göre urus’ un bucağı mevkide APATOSAURUS türünden bir dinazor yaşarmış ve yörede yaşayan insanlar buna kısacası urus dermiş. urus un bucağı mevkisi isminide bu dinazorun uzantısından almış, dinazor otçul ve zararsız ve yöre halkı tarafından çok sevilirmiş, Ağrı Dağının patlaması sonucu Apatosaurus püsküren lavlar altında kalarak taşlaşarak fosil haline gelmiş. Günümüzde aynı mevkide apatosaurus soyundan geldiğine inanılan iri kertenkele türleride mevcuttur. Taş dinazor etrafında bozulmamış doğal manzarasının yanı sıra çevre düzenlemesi yapıldığı taktirde ığdırın en önemli turizm cazibe merkezi haline gelecektir.
Apatosaurus:  (anlamı: aldatıcı kertenkele) Jura döneminin sonunda, yani günümüzden 140 milyon yılı aşkın süre önce yaşadığı söylenmektedir otçul dev boyutlu dinazor türü.
Dinazorlarla ilgili pek çok filmde ve kitapta kullanıldığı adıyla Brontosaurus da denen bu dev boyutlu dinazora, paleontoloji uzmanları, Apatosaurus adını vermişlerdir.
 
                                    
 
                          
   
25-   TAŞBURUN KERBELAYİ İSMAİL ANITI VE AÇIK HAVA MÜZESİ:     
Karakoyunlu ilçesi Taşburun Nahiyesinde bulunan bu yapıt yakın zamanda Azerbaycan konsolosluğu tarafından, yaptığı kahramanlıklarla tarih sayfalarında adından söz ettiren Kerbelayi İsmail adıyla tanınmış ünlü halk kahramanının mezarı üzerine yapılmıştır. Anıt Iğdır il merkezine 20 km uzaklıkta olup bölge tarihi açısından önemli bir statüye sahiptir.
 
 
 



AĞRI DAĞI AHURA BUZULU VE ARDİBEHEŞT BAĞI - KARAKOYUNLU / İSLAMKÖY
Ağrı dağı esasen Zerdüş dinine inananları için en kutsal dağ olarak bilinir. Zerdüşt peygambere bu dini oluşturan vahiylerin burada indiğine inanılıyor. 
Zerdüşt , Zerdüştçülük dininin peygamberidir. Bu dinin tanrısı ise Ahura Mazdah’dır. bu dine tanrısının adından dolayı  Mazdeizm de deniliyor. Zerdüşt peygamber   İ.Ö 660-583 yılları arasında yaşamıştır. Zerdüştlerin kutsal kitaplarının adı Avesta’ dır. Bu kitapta tarihte ilk defa cennet cehennem kavramları bulunmakta tanrının şeytanla savaşı anlatılmakta , cinler ve periler kavramları ilk defa Zerdüşt lerin kitabı olan Avesta’ nın Vendidat bölümünde geçmektedir. Ağrı dağı ile birlikte İranın Tebriz şehrinde bulunan Sabalan dağıda Zerdüştler için kutsal sayılmaktadır.
 Zerdüşt peygambere Ahura Mazda (TANRI) tüm buyruklarını  Ağrı dağının doruklarında inzivada iken göndermiştir. Bir çok rivayete göre Tanrı Ahuranın Zerdüşt peygamber için gönderdiği buyruklardan birisi taş üzerinde yazılı olarak bu dağın eteklerinde İslamköy yakınlarında kutsal suyun oluşturduğu göl  içinde bulunmaktadır. Eski kaynaklarda taş üzerinde yazılı tanrının buyruğu şöyle geçmektedir, Humata, Hukhta, Huvarşta yani iyi düşün, iyi konuş ve iyi işler yap. Ayrıca islamköy civarında bulunan ve eski inanışa göre Ardibeheşt yani cennetin cilvesi olarak bilinen Zerdüşt bağının burada olduğuna inanılmaktadır,  bu nedenle Ağrı Dağı ve Karasu çayı Zerdüştler için en kutsal mekanlardan biri olarak bilinmektedir.  Eskiden kadın, erkek ve gençler ibadet aylarında  akın akın Ağrı dağının 3476 metre yükseklikteki Küp gölüne  çıkarlar ve Zerdüşt peygamberin yıkandığına inanılan buz gibi suları olan bu gölde abdest alıp yıkanıp temizlenerek ibadet ve dualar  ederlerdi. Ağrı dağında bulunan küp gölü ve onun devamı olan Karasu çayı Zerdüştlük dinine inananlar için temizlenme ve arınma yeridir.
       Tüm dağlar güzeldir, tüm dağlar kutsaldır İnsanlarca. Her dağ güneşe uzanan bir inanç simgesi olagelmiştir  insanlık tarihi boyunca.Dua edilmiş , saklanılmış, kaçılmış, özgürlük mücadelesini sığınağı olmuştur.


 
ATEŞ KÜLTÜ
Esas olarak ateşe üç anlam veriliyordu veya bu anlamlarda ateş kutsanıyordu. Ateşin başlangıcı olarak ev ateşi yani ocak ateşi kabul ediliyordu. İkincisi kurbat ateşi olup, bu ateş devamlı yanan ve kötülükleri uzaklaştırandır. Üçüncüsü ise halk topluluklarınca meydanlarda yakılan ve etrafında eğlenilen,aynı zamanda ateşle temasa gelerek veya bu ateşin içinden geçerek suç ve günah işlemiş olanlar, kime karşı suç veya günah işlemişse onun yakacağı ateşin üzerinden atlayarak   kendini temize çıkarması günahını veya suçunu affettirmesi, yani kendisinin suçsuz ve günahsız olduğunu ispatlaması geleneği bakımından önemliydi. Iğdır ve çevresinde ateş kutsal sayılmakta olup ateşe küfredilmez, su ile söndürülmez, tükürülmez gibi geleneklerin temelinde ateş kültü geleneği vardır.


(KARASU ÇAYI): Iğdırın Karakoyunlu ilçesi Hıdırlı, İslamköy, Bulakbaşı arasında bulunan bu kutsal suyunun kaynağı Ağrı Dağı zirvesinde bulunan Ahura buzulundan gelmektedir, Ağrı Dağının zirvesindeki buzul tüm resmi kaynaklardada Ahura buzulu olarak geçer.

 İSLAMKÖY (KAFİR KÖY):   Eski adı Kafir köy olan  olan bu köyde Eskiden Zerdüş dinine mensup olanların yaşadığı bir köy olarak bilinmektedir.  
bu köy sınırları içerisinde bulunan sulak alan Ahura buzulunun eriyip Iğdır ovasında akarak Karasu çayını oluşturmaktadır, burası  ülkemizin en önemli kuş merkezlerinden ikincisi olarak bilinmekte ve su maymunu (Koypu), sazan, yayın, mercan, balıkları su kaplumbağaları gibi bir çok hayvan çeşitlerini ’de barındırmaktadır.

 KARASU ÇAYI KUŞ CENETTİ: Kuzey Doğa Derneği ve Kafkas Üniversitesinin birlikte yürüttüğü çalışmada Şuana kadar Iğdır Aras nehri ve Karasu çayında  213 kuş türü tespit edildi ki bu da Türkiye'deki 465 kuş türünün en az yüzde 46'sının Yukarı Çıyrıklı köyü ve Karasu çayında  bulunduğu demek oluyor. Iğdır ilinde tespit edilmiş kuş türü sayısı ise 243. Bu da Türkiye kuş türlerinin yarısından fazla. Daha fazla araştırmayla bu sayının 250'yi geçeceği ve 300'e yaklaşacağı tahmin ediliyor.    


IĞDIR TURİZMDE MARKA
ŞEHİR OLMAYA ADAY BİR İLİMİZDİR

 
 Iğdır Doğuanadolu bölgesinin en ılıman iklimine sahip üç ülkeye sınır olma
özelliğinin yanısıra, kutsal kitaplarda bir çok efsaneye konu olmuş dünyaca
ünlü Ağrı dağını kendi coğrafyasında
barındıran ve bu nedenle turizm
açısından çok önemli avantajlara sahip ve gelişmeye müsait şirin bir ilimizidr.
     Turizmde her nekadar yeterli derecede adından söz ettiremesede, coğrafi konumu ve
sahip olduğu üstün özellikleri sayesinde
turizm alanında gelecekte marka şehir
olmayı vaad ediyor bizlere.

 
    Şehrimizde turizme etkili olan tarihi mekanlar,
başta dünyaca ünlü Ağrı dağı olmak üzere, ipek yolu güzergahında kurulu tarihi
Kervansaray, Karakale,  Tuz mağaraları,
Ahura vadisi, Melekli Kültepe üzerinde bulunan yontma taş devri dönemi ve Urartulardan kalma kalıntılar, ülkemizde bulunan 490 kuş türünün 266 sını kendi bünyesinde
barındıran Bulakbaşı ve Aras Cıyrıklı su vadisi, açık hava müzeleri, bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik ve
prehistorik (tarih öncesi) araştırmalar, bölgedeki yerleşmelerin insanlık
tarihi kadar eski olduğunu, bölgenin bir çok medeniyete ve uygarlığa beşiklik
ettiğini ortaya koymaktadır, bu nedenle bir çok tarihi, dini ve turistik
değerleri kendi bünyesinde barındıran ığdır,
  Gerek geçmişte ve
gerekse yakın tarihte en önemli olayların yaşandığı aynı zamanda konum
itibariyle üç ülkeye komşu olma özelliği ve Nahçivan, Bakü, Erivan, Tiflis,
Tahran gibi bir çok başkentin batı geçiş
noktasında yer almaktadır. Ayrıca son zamanlar ağrıdağının turizme açılması,
pamuk dağı kayak projesinin Avrupa Birliği IPA programı kapsamında kabul
görmesi, Hava alanının açılması ve şehrimize gelen Gros marketler ve marka
mağazaların artması nedeniyle ilimizde başta İran, Azerbaycan, çevre iller ve
avrupadan gelen turistler olmak üzere turizm akışını hızlandırmıştır.

 
TURİZMDE MARKA ŞEHİR
OLMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ
Nuh’un Gemisi
Projesi;
Kutsal kitaplara konu
olmuş Nuh Tufanı efsanesini ığdırda sembolik olarak yaşatmak ve turizme
kazandırmak için Melekli Tarihi 
Kültepe üzerinde   bir gemi yapılıp bu gemi etrafında tüm hayvan figürlerinin  yapılarak turizme kazandırılılabilir.

 
2.
Açık Hava Müzeleri
projesi
; Iğdır Korhan yaylası,
Erhacı köyü höyüğü, Melekli beldesi tarihi koçbaşlı mezar taşları ve Kavaktepe
köyünde bulunan tarihi kalıntıların bulundukları yerde onarım çevre
düzenlemesinin yapılıp açık hava müzesi haline getirilebilir.


 
3.  
Dağcılık ve  Doğa sporlarının merkezi Iğdır Ağrı Dağı  projesi;         Dağcılık, izcilik,
yamaç paraşütü, dağ bisikleti, ofrot gibi spor dallarında ağrı dağı bçlgenin
dağcılık ve doğa sporları merkezine getirilebilir.


 
4.  
İrem Bahçesi Projesi; yine kutsal
kitaplarda Adem ile Havvanın birlikte yaşadığı irem bahçesi Ağrı dağının
kuzeyinde Aras ırmağı vadisinde bir yerde olduğu söylenmektedir. Bu doğrultuda
Iğdır’ın Melekli beldesinde  bulunan tarihi irem bağı çevresinde gerekli düzenlemeler yapılarak turizme kazandırılabilir. mevcur alanda çevre düzenlemesi ve
ağaçlandırma çalışması yapılarak burada
sembolik bir bahçe yapılarak bölgenin dinlence ve cazibe merkezi haline
getirilebilir.

 
Dünyada ve ülkemizde
oldukça iyi bilinen ve Kutsal kitaplarda
adı geçen Ağrı Dağı, Nuh tufanı, İrem Bahçesi gibi değerler şehrimiz açısından
oldukça önemli bir avantaj olup iyi değerlendirildiği taktirde kültür ve inanç
turizmi bakımından şehrimiz ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır, 
 

IĞDIRDA GÖRÜLECEK 55 YER

1)     Tarihe tanıklık eden Iğdır Ejder Kervansaray’ını gör

2)     Iğdır Anıt müzesini ziyaret et.

3)     Iğdır Karakaleyi gez ve tırman.

4)     Nuhun gemisini ziyaret et ve burada Büyük tufan mitolojisininin derinliğine in.

5)     Günümüzden 2200 yıl önce Artaksiyaslılar tarafından bir dini ibadet merkezi olarak kurulan Aralık Ahura mezarlık ve Harabelerini gör.

6)     Iğdır İran sınırı sıfır noktasında bulunan  Prenses süreyya çeşmesini gör ve yöre halkından prenses süreyyanın hikayesini mutlaka dinle.

7)     Iğdır Bulakbaşı suyunda su maymunları (koypu) ve 325 kuş türünün resimlerini çek.

8)     Iğdır’ın en işlek caddesi olan vali yolunda semaver çayı iç.

9)     Iğdır Çakırtaş Akkoyunlu kümbetini gör

10)  Iğdır Korhan yaylasında dünyanın en eski ormanlarından olan binlerce yıllık Tarihi ormanı gez.

11)  Iğdır Meleklide Adem ile Havvanın yaşadığı rivayet edilen İrem bağlarını gez ve en güzel doğa resimlerini burada çek.

12)  Iğdır Melekli Taşdevri mağaraları ve kaya mezarlarını gör.

13)  Iğdır Melekli Akkoyunlu açık hava müzesini gez.

14)  Iğdır Melekli sanat sokağını gez ve doğal bahçe ve köy ürünleri satın al.

15)  Iğdır’ın ilk ve tek kültür sanat evi olan Melekli Ata ocağını ziyaret et.

16)  Iğdır Melekli  tarihi Çaybaşı cami kütüphanesini gez.

17)  Iğdır Melekli Nuhun izinde gezi parkurunda doğa yürüyüşü yap.

18)  Iğdır Melekli’de bisiklet, off road ve atlı gezi turlarına katıl.

19)  Iğdır Melekli Nevruz Festivaline mutlaka katıl.

20)  Iğdır Melekli Kavun, buğday tarlaları ve meşhur kayısı bahçelerinde dolaş.

21)  Iğdır’da 21 mart öncesi ölüler bayramı etkinliklerine katıl.

22)  Iğdır Korhan yaylasını korhan kalesini ve kara kiliseyi gez.

23)  Iğdır Kadıkışlak tarihi üzüm bağlarını gez.

24)  Iğdır Korhan Meteor çukurlarını gör.

25)  Iğdır Karakoyunlu Açık hava müzesini gez.

26)  Iğdır Yaycı Melekli Karakoyunlu koçbaşlı mezar taşlarını ziyaret et.

27)  Iğdır Tuzluca Tekaltı dağına tırman.

28)  Türkiyede yaşadığı bilinen 486 kuş türünün 325 ni kendi bünyesinde barındıran  Iğdır Cıyrıklı ve  Bulakbaşı, kuş cenetini dolaş.

29)  Iğdır Melekli Kültepe üzerinde bulunan ığdır bey kalesi ve kurganını ziyaret et.

30)  Iğdır Tuzluca tarihi Tuz mağaralarını gez.

31)  Iğdır Tuzluca Gök kuşağı tepelerini dolaş.

32)  Iğdır Melekli Büğdüz üzerinde  bulunan üç girişli Urartu ön kale kalıntısını gör ve burada tarihi kalıntıları incele.

33)  Türkiyenin en büyük doğal akvaryumu olan Iğdır - Bulakbaşı Karasu havzasında su altı dalışı yap.

34)  Iğdır Zor dağına tırman.

35)  Iğdır Büyük ve küçük Ağrı dağına tırman.

36)  Iğdır Aralık Rus kışlasını ve tarihi küçük Ağrı dağı  ormanını gör.

37)  Iğdır Aras havzasını gez ve balık tut.

38)  Bir saatlik araba gezisiyle Iğdır Nahcivan, Ermenistan, İran sınır hattını ve kapılarını gez, üç ülkeden ilginç fotoğraflar çek.

39)  Iğdır Taşburun Kerbelayı ismail anıtını ziyaret et.

40)  Iğdır Aralık Ortaköy tarihi mezarlığını ve hamamı ziyaret et.

41)  Iğdır oba köyü ve gedikli anıt mezarları ziyaret et.

42)  Iğdır Nahcivan Tebriz çarşısını dolaş, yöresel ürünler satın al.

43) Iğdır Tuzluca Alabalık tesislerinde alabalık ye.

44)  Iğdır Tuzluca ekerek ve gaziler vadisinde doğa yürüğüşü yağ.

45)  Iğdır Meleklide Ozan Şerif’i tanı ve Azaplı Mikail’den nağmeler dinle.

46)  Iğdır Tuzluca Ermenistan sınırında terkedilmiş protokol binasını gör

47)  Iğdır’a gelmişken Bozbaş, Katık Aşı ve Patlıcan reçelini muhaka tat.

48)  Iğdır Aralık Kolikent ve Gödekli kümbetlerini ziyaret et.

49)  Iğdır Bulakbaşı ve islam köy arası karasu havzasında su maymunlarını (Koypu) izle

50)  Iğdır Aralık Yenidoğan Cehenem vadisini gez.

51)  Iğdır korhan yaylasında  XI. yüzyılda Oğuz Türkleri tarafından yapılan korhan kalesini gör.

52)  Iğdır Melekli Rus bucağında Çöl ve Vahayı bir arada gör.

53)  Iğdır Kavaktepe ve Tuzluca Aktaş köyü tarihi mezarlıklarını ziyaret et

54)  Iğdır Tuzluca Kızıltepe üzerindeki kızıl kaleye tırman.

55)  Iğdır’a gelmişken 76 km uzakllıkta Nahcivan Özerk Cumhuriyetinde bulunan  müzeleri ve Nuh kabrini ziyaret et

GÖRSEL ŞÖLEN İREM BAĞLARI; Ağrı Dağı'nın eteklerindeki "İrem Bağları", doğal güzelliği ve yaban hayatıyla görenleri adeta büyülüyor.

Rakımı itibarıyla "Türkiye'nin çatısı" olarak nitelendirilen ve yurdun en yüksek rakımlı noktası olan Ağrı Dağı'ndan çıkan lavlar sonucu çölleşen bölgede onlarca farklı bitki türü ve ağaçlardan oluşan İrem Bağları, volkanik bir coğrafyanın ortasında yüzlerce dönüm arazi üzerinde bölgeye hayat veriyor.

Yöre halkı arasında ‘İrem Bağları’ olarak bilinen yeşil vadi, barındırdığı renk tonlarıyla ziyaretçilerine adeta görsel şölen sunuyor. İçerisinde kayısı, elma, şeftali, üzüm, kiraz, mısır başta olmak üzere birçok meyve ve sebze bağlarını barındıran İrem Bağları, birçok yaban hayvanına da ev sahipliği yapıyor. Vadi, doğal güzellikleri ve yaban hayatı ile yöreye gelen yerli ve yabancı turistlerin uğrak yerlerinin başında geliyor.

        Kutsal kitaplarda Nuh’un Gemisinin  Ağrı Dağı 'nın Kuzeybatı yamaçlarında karaya oturduğu burada karaya çıkan insanların tekrar çoğalmaya başlayarak, dünyaya yayıldığı,  "Adem" ile  "Havva"'nın yaşadığı " İrem Bağları" 'nın da Büyük Ağrı Dağı 'nın Kuzey eteklerinde (Iğdır ovası) yer aldığı kabul edilmektedir.  Yine MÖ. Ortadoğu tarihinin en geleneksel kaynağı olarak kabul edilen Eski Ahid’in (Tevrat) beş kitabından ilki olan Tekvin’de Ararat ilk kez şöyle geçmektedir: “Ve gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat Dağları üzerine oturdu” (8. Bap 4. Ayet). Ağrı Dağı’na Ararat denmesi de, Tevrat’ta geçen Ararat Dağları’nın Ağrı Dağı ile aynı sayılmasından kaynaklanmıştır. Bu bilgiler ışığında yöre halkı burayı asırlardan beri irem bağları olarak yad etmiş ve  Yöresel inanışlara göre  bu alanda bulunan asırlık tarihi üzüm ağaçları, hiçbir yerde türüne rastlanmayan şalak kavunu ve ve yabani meyvelerin  Hz. Nuh’tan kaldığı inancı yaygındır. 


AĞRI DAĞI HAKKINDA ANLATILAN EFSANELER VE MİTOLOJİLER

Ağrı Dağı Efsaneleri

Eğer bir mekân kutsal ise, insan muhayyilesi o mekânla ilgili hayal kurmağa başlar, ister istemez efsaneler devreye girer

Efsaneler insanlardan toprağa bağlılık, aşka ve sevgiye inanç istemektedir.  Vatanı sevmek, onun her bir köşesiyle ilgi kurmak, bu topraklara saygılı olmak, onu korumak ve yaşatmak gibi keyfiyetler istemektedir.

Efsanelerin kahramanları olan insanlar hayatta donup kalarak taşlaşmaya, gözyaşlarından pınar yaratmaya, yuvarlanıp kopan kayanın altında kalmaya hazırdırlar.  Yeter ki düşman eline düşmesinler.  Bazen kahramanlığın zirvesindeki kişi efsanevi şahsiyet mağlup olabileceği anda Allah’tan kendisini taşa döndürmesini ister ve öyle de olur.  BÖYLELİKLE YANİ TAŞA DÖNMEKLE VATANIN BİR PARÇASI OLUR ve EBEDİLEŞİR

 

 

Yılanlar ve Kartallar:

Derler ki Küçük Ağrı’nın yılanları, Büyük Ağrı’nın kartallarını tepeye hâkimiyeti yüzünden bir türlü Büyük Ağrı’ya çıkamazlar ve Büyük Ağrı tepesine hep hasret çekerlermiş. Bu hâkimiyeti hazmedemeyen yılanlar, tepedeki kartallara haber gönderip Büyük Ağrı’ya çıkmak istediklerini bildirmişler. Kartallar buna izin vermeyeceklerini bildirmişler. Bu cevabı beğenmeyen yılanların şahı Şahmeran kartalların şahına, ya savaş ya izin taleplerine ısrar edince her iki taraf  da savaşı kabul etmişlerdir. Bunu üzerine kartallar ovaya inmeyi kabul etmişlerdir. 93 harbinde yılanlarla kartalların Iğdır Ovası Karasu civarında, Taşburun nahiyesi (Dize-Cennetabat-Kerimbeyli) düzlüğünde haftalarca aylarca çarpıştıklarını yaşlılar anlatmaktadır. Neticede yılanlar mağlup ve perişan;  kartallar galip ve muzaffer olmuşlardır. Zaferlerin gururuyla kartallar Büyük Ağrı Dağı’na havalandılar, yılanlar da eski yuvaları olan Küçük Ağrı Dağına sürünerek yerleştiler.

Mağlup olan yılanların şahı, kartalların şahına şu bedduada bulunmuş:

-Allah’ım, biz yılanları Büyük Ağrı’ya hasret kılan şu kartalların şahını,

<<Ağrı Dağı’nın tepesinde kabz-ı ruh edip dondurarak, ibret-i âlem edesin. >>

Kartalların şahı da yılanların şahı için;

<<Allah’ım şu yılanların mekânını öyle yapayalnız bırak ki ben-i âdem olanların olduğu yere ayak basmasın. >> demiş. İkisinin de bedduası kabul olmuş. O gün bugündür, Ağrı Dağı’nın tepesindeki kartal, tepeye hakim şekliyle yaz-kış Büyük Ağrı’yı kollamaktadır. Bu gün kardan ve buzlardan oluşan tepedeki kartal o kartaldır.

Yine o gün bugündür Küçük Ağrı’nın tepesinde sadece yılan, çayan ve akrep vardır.  Bu yüzden de Ben-i Âdem Küçük Ağrı Dağı’nın tepesine pek uğramaz olmuştur.

 

 

Yakup Peygamber Türbesi:
Büyük Ağrı Dağı koynunda Yakup Peygamber’in türbesi vardır. Buraya her yıl Temmuz, Ağustos ayında ziyaretçiler gelir, kurban keser, adak adarlar. Namaz kılar, ibadet ederlermiş.
Vaktiyle oğlu Yusuf’a kavuşan Yakup Peygamber, o ömrünün son çağlarında Hz. Nuh’un Dağı’na gitmek ister. Kervanlar düzenlenir, yola çıkarlar. Hz. Yakup çok ihtiyar olduğundan oğlu Yusuf ve Bünyamin’i yanına çağırır:”Atanızın ve insanlığın ikinci defa ilk ayak bastığı AĞRI DAĞI’ na gidiyorum. Bu son arzumdur, burada öleceğim.  Beni Ağrı Dağı’na gömün” diye vasiyet eder.
Yakup Peygamber’in kervanı Kenan ilinden ayrılır, günlerce yol aldıktan sonra çok güzel, Tanrı’nın bütün verimi esirgemediği SÜRMELİ ÇUKURU’na varır. Çok hoşlanır buradan, atası Nuh’un ilk ayak bastığı bu yerin kutsallığına inanarak Ağrı Dağı’na çıkar. İyice ziyaret eder. Yazın sıcak günlerinde bir ay Ağrı Dağı’nda kalır. Bir gün hastalanır, ölür ve vasiyeti yerine getirilerek Ağrı Dağının yamacına gömülür.
Şimdi Ağrı Dağı’nın kucağında karnıyarık büyük bir Yakup Vadisi vardır. Mezarı buradadır.  Gayrimüslimler Hac ziyareti için buraya gelirler.
1840 Ahura (Arkuri) zelzelesinden önce burada bir Yakup Manastırı vardı. İçinde keşişleri dahi bulunmaktaydı. Dünya’nın sayılı yerlerinden ziyaretçileri gelir. 20 Haziran 1840 zelzelesinden birkaç gün önce Ağrı Dağı’ndan acayip sesler, yeraltından gürültüler gelmeye başladı. Gün geçtikçe şiddetlenen bu korkunç sese halk: “AĞRI kızdı, gazaba geldi. ” Demeye başladılar. Bir gece Büyük Ağrı, kuzey (Sürmeli Çukuru) inindeki yamacından patladı. 1600 nüfuslu Arkuri kasabası ve yakın köyleri lavlar altında kaldığı gibi Yakup Manastırı da toprak ve taşlar altında yok oldu.  Bugün buraya gelen turistler köy ve Mezarlık kalıntılarını görmektedirler.

 

 Neşeli Keçi:
Nuh Peygamber, tufandan sonra hayvanları ile Ağrı Dağı eteklerinde yaşamaya başlar.  Karınlarını doyurmak üzere civarda dolaşan hayvanlardan keçinin bir gün olağanüstü neşeli döndüğünü görür.  Bu hal günlerce devam edince Nuh Peygamber keçisinin peşinden giderek, bu durumun yediği bir meyveden kaynaklandığını keşfeder.  Kendisi de bu meyveyi çok beğenir ve hayatı pespembe gösteren üzüm suyunun müptelası olur.  Nuh Peygamberi mutlu gören şeytan, onun neşesini kıskanarak, alevli nefesi ile asmaları kurutur.  Nuh Peygamber üzüntüsünden yataklara düşünce, efsane bu ya, şeytan insafa gelip, bu meyveyi yeniden canlandırmak için ne yapılması gerektiğini söyler.  Eğer meyvenin kökü açılır ve hayvanlardan yedisinin kanı ile sulanırsa, asma canlanacaktır.  Aslan, kaplan, köpek, horoz, saksağan ve tilkiden oluşan kurbanlar seçilip, üzüm, kanları ile sulanır ve bir yıl sonra bitki tekrar canlanır, yaprak ve meyve vermeye başlar.  Şarapla sarhoş olan kimselerin davranışları incelendiğinde, bu yedi hayvanın karakterini taşıyan haller görülür.  Kâh aslan gibi cesur, kâh kaplan gibi yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek kadar kavgacı, tilki gibi kurnaz, saksağan gibi geveze olurlar.

 

 

Büyük ve Küçük Bacı:
Çok eski zamanlarda Sürmeli Çukuru uçsuz bucaksız düzlükler halindeymiş..  Ağrı Dağı’nın yerinde büyük bir orman ve göz alabildiğince boşluğun içindeki bir köyde yaşayan iki kız kardeş varmış. Günlerden bir gün iki bacı el ele vererek evlerine odun getirmek üzere ormana giderler. Bir kaç günde vardıkları bu ormanda çörden çöpten toplayıp birer yük hazırlarlar. Sıra sırtlarına almaya gelince büyük bacı:

-Bacı bacı kurban olam, N ‘olur gel sırtıma bu yükü kaldır.

Küçük bacı kaldırmaz. Üstelik te:

-Canın çıksın kendin kaldır. Senin hizmetçin değilim ki. Kocaya varmak olsa öne atılırsın, çöp sırtlamağa gelince bana mı havale edersin?

Büyük bacı gene yalvarır, yakarır, olmaz. Çaresiz kalır. Şöyle der:

-Gel ben senin sırtına kaldırayım.

Küçük bacı buna razı olmadı. Aralarında bir kavga başlar. Tutarlar birbirlerinin saçlarından. … Büyük küçüğü devirir, yerde yuvarlanrılar. Derken ikisi de kan ter içinde kalırlar. Elleri, ayakları hatta bütün vücutları hareketsiz kalır. fakat dilleri yorulmaz bir birlerine beddualar ederler.

Küçük bacı büyük bacıya:

-Allah seni öyle bir dağ etsin ki, yaz, kış başından kar eksik olmasın.

Büyük bacı ise

-Sen de öyle bir dağ olasın ki, başından yılanlar, çayanlar hiç  eksik olmasın.

Ulu Tanrı bunların beddualarını duyar.  O gün bu gündür, Büyük bacı “Büyük Ağrı Dağı olur, başından yaz kış kar eksik olmaz”. Küçük bacı da “Küçük Ağrı Dağı olur ki, tepesinden yılanlar hiç eksik olmaz. eksik olmaz.

 

Ağrı Dağı Efsanesinin Kısa Özeti (Yaşar Kemal)

Efsaneye göre Ağrıdağı’nda yaşayan Ahmet’in evinin önünde, çok güzel, zengin ve önemli birine ait olduğu anlaşılan bir at bulunur. Ağrıdağı geleneğine göre bu at, kapısına geldiği için, Ahmet’in hakkıdır. At, Ahmet’in evinin önüne şans eseri gelmediğinden emin olunması için üç kez serbest bırakılır, fakat üç kez de Ahmet’in yanına döndüğü için ona ait olduğu kabul edilir.

Daha sonra, atın bölgedeki Osmanlı Paşası Mahmut Paşa’ya ait olduğu anlaşılır. Mahmut Paşa geleneğe karşı gelerek atını geri ister. İsteği reddedilince Ahmet’in köyünü yakar ve onu zindana atar. İlerleyen bölümlerde atı kendisine teslim edilse de, Ahmet’i ve ona yardım edenleri öldürmekte kararlıdır.

Ancak bu sırada, zindandaki Ahmet ile Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar arasında bir ilişki başlar. Gülbahar, kendisine aşık olan zindancıbaşı Memo’ya saçından bir tel verme karşılığında Ahmet’i kaçırır. Durumu haber alan Mahmut Han, Memo’yu öldürür. Mahmut Paşa, sonrasında Gülbahar’ı da zindana attırır, fakat Ahmet önderliğindeki halk sarayı basarak onu kurtarır.

Ahmet ve Gülbahar, onurlu ve geleneklere saygılı bir Bey olan Hoşap Beyi’nin yanına sığınır. Hoşap Beyi, Mahmut Han’a ne isterse vereceğini, her türlü masrafı karşılayacağını, ama Ahmet ve Gülbahar’ı teslim edemeyeceğini bildirir, misafirlerinin evlenmesine izin verilmesini ister. Bir süre Hoşap Kalesi‘ne saldırmayı düşünen Mahmut Paşa, daha sonra Ahmet’in Ağrıdağı’nın tepesine tırmanmasını istediğini, bu görevi başarabilirse onu kızıyla evlendireceğini söyler.

Ahmet görevi kabul eder ve onu izlemek isteyen halk akın akın Mahmut Paşa’nın sarayının çevresine toplanır. Uçsuz bucaksız kalabalığın, Ahmet’in başarısız olması durumunda sarayını yerle bir edip kendisini öldüreceğini anlayan Mahmut Paşa, sonunda halkın isteğine boyun eğip Ahmet’in geri çağrılmasını söyler. Ancak, buna gerek kalmaz, çünkü Ahmet dağa tırmanışının dördüncü gününde zirveden bir ateş yakarak görevini başarıyla tamamlar.

Fakat, Ahmet Gülbahar’ın kendisini kurtarmak için Memo’nun hayatını feda ettiğini anlamış ve Gülbahar’a zindancıbaşı Memo’nun kendisini nasıl serbest bıraktığını sorar. Gülbahar olanları anlatır. Ahmet bunu gururuna yediremez. Gülbahar’ın bütün yalvarmaları fayda etmez. Ahmet, Küp Gölü’nün sularında kaybolup gider. Küp Gölünün oradan geçenler göl kenarında uzun parıltılı saçlarıyla başını iki eli arasına almış, gözlerini göle dikmiş Gülbahar’ı görürler. Gülbahar Ahmet’in geri gelmesini bekler. Rivayete göre göl üzerinde bir atın kapkara gölgesi gelip geçer. Ağrıdağı’nın çobanları ise dört bir yandan gelerek kepeneklerini Bin yıllık sevda toprağının üstüne atıp otururlar. Tanyerleri ışırken kavallarını bellerinden çekip Ağrı dağı’nın öfkesini, sevdasını çalarlar. Ve gün kavuşurken bir akkuş gelir

DİPSİZ GÖL:    KÜP GÖLÜ

Iğdır ve çevresinde Küp  Gölü'nün dibinin olmadığına inanılır.

Zamanın birinde bir çoban bu göle kavalını düşürmüş,. Aylar sonra bu kaval bulak başından çıkmış,  Bu yüzden bu göle "Dipsiz Göl" denmiştir.

 

ŞAHMERAN EFSANESİ:  Binlerce yıl önce Ağrı dağı eteklerinde yedi katlı yeraltında yaşayan yılanlar vardı. Meran adı verilen bu yılanlar, gerçekten akıllı ve şefkatli idi. Onlar barış içinde yaşarlardı. Meranların kraliçesine Şahmeran denirdi. Şahmaran gözleri kilometrelerce uzağı görebilen, üstün niteliklere sahip genç ve güzel bir kadındı. Efsaneye göre, Şahmeran'ı gören ilk insan Cemşab isimli bir genç idi,Cemşab;  odun toplayıp satarak geçimini sağlayan bir ailenin çocuğuydu. Bir gün Cemşab arkadaşları Ağrı dağının etklerinde odun toplarken,  bal dolu bir mağara keşfederler. Balı çıkarmak için Cemşab'ı aşağıya indiren arkadaşları, paylarına daha çok bal düşmesi için onu orada bırakıp kaçarlar. Cemşab mağarada bir delik görür ve buradan ışık sızdığını fark eder. Cebindeki bıçak ile deliği büyütünce, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçeye girer. Bu bahçede eşi benzeri olmayan çiçekler ve bir havuz ile pek çok yılan görür. Havuzun başındaki tahtta süt beyaz vücutlu bir yılan oturmaktadır. Cemşab’ı hemen alırlar kuyunun dibinde bulunan Şahmarana götürürler, Şahmaran Cemşab’la  biraz konuştuktan sonra yılanlara onu öldürmesini emreder fakat Cemşab’ın çok yakışıklı olduğunu hisseden ve yılanlara karşı cesurca direnişini gören Şahmaran Cemşab’ı affeder fakat ebedi olarak kuyuda onunla yaşaması ister,  Şahmeran'ın güvenini kazanan Cemşab uzun yıllar bu bahçede yaşar. Şahmeran ona tıp biliminin bilinmediklerini söyler. Yıllar sonra, ailesini çok özlediğini söyleyip gitmek için yalvarır. Gel zaman git zaman Cemşab kuyuda yaşamaktan sıkılmaya başlar ve Şahmarandan onu serbest bırakmasını ister Şahmaran ise bunu asla kabul etmez çünkü Cemşab’ı serbest bıraktığı anda insanoğlunun burayı bulacağını ve onlara zarar vereceğinin bilincindedir,  gün geçtikçe Cemşab’ın güzelliğinin bozulduğunu ve serbest bırakılması için yalvarışlarını gören Şahmaran artık dayanamayıp deliler gibi aşık olduğu Cemşab’ı serbest bırakmaya karar verir.  ve ondan kuyunun yerini kimseye söylememesini ister.   Cemşab ise bu anlaşmayı kabul eder ve kuyudan ayrılır. 

    Bu arada dönemin padişahı amansız bir hastalığa yakalanmıştır ve onu bu hastalıktan kurtarmanın tek yolu yılanların şahı şahmaranın etinin suyunu kaynatıp içmekten geçermiş, baş Vezir ise padişahın hastalığına en çok sevinenlerden biriymiş, çünkü onunda en büyük arzusu Şahmaran’ı bulmakmış. Şahmaran’ı bulup onun etinin suyunu içerek bilgiye kavuşmak ve böylece saraydaki hakimiyeti eline geçirmekmiş, padişahın baş veziri Cemşab’ın Şahmarandan haberdar olduğunun hissediyormuş, bu yüzden baş vezir Şahmaran’ı bulmak için padişahtan hemen izin istemiş padişah ise amansız hastalıktan kurtulup eski gücüne kavuşmak için hemen baş vezirine yetki vermiş, baş vezir ise Cemşab’ı gidip evinden aldırmış ve haftalarca işkence yaptırarak Şahmara’nın yerini söylemesini istemiş, Cemşab ise konuşmamakta ısrarlı olunca vezir demişki bak Cemşab biz Şahmaranı istemiyoruz padişahımız amansız bir hastalığa yakalanmış bu hastalıktan kurtulmanın tek yolu bir bitkide saklıymış var git ona söyle o bitkinin hangi bitki olduğunu desin bize.  Cemşab’ta buna inanmış ve tutmuş kuyunun yolunu Kuyunun yanına vardığında, vezirin askerleri yakalamışlar Cemşab’ı, Meğer Cemşab takip altındaymış. Cemşab’ı alarak Sarayda bekletmişler. Beklerken ölüp ölüp dirilmiş. Ama son pişmanlık fayda etmezmiş. Şahmaran’ı altın bir tepside getirmişler. Başı gururlu ve dimdikmiş Şahmaran’ın. Cemşab’tan başka kimseye bakmıyormuş. Gözleri sadece ve sadece ona kilitliymiş. Bir süre sessizlik olmuş. Ve sonra Şahmaran dile gelmiş -”Ben sana bu topraklarda Aşk ölümünedir demiştim. Ve zayıf olan ölümü hak eder. Benim zayıflığım sana aşık olmamdır maalesef. Sen bana, ben de yılanlara ihanet etmiş oldum böylece. Başımın suyu zehirlidir. Bilgi kuyruğumdadır. Ceza istiyorsan zehirimi iç.”  demiş Cemşab Bu sözlerden sonra Şahmaran oracıkta kesilmiş. İki ayrı kazan kaynamış. Zehir kazanı ve bilgi kazanı. Vezir Şahmaran’ın sözlerini dinleyerek kuyruk suyunu dikmiş başına. Cemşab ise ölümden başka bir şey düşünmeden zehir dolu tası içmiş. Vezir, hemen yıkılmış, vücudunun her yerinden kanlar fışkırmaya başlamış. Cemşab, içindeki yangının azar azar söndüğünü hissetmiş ve yavaşça çıkmış gitmiş saraydan. O günden beridir, o topraklarda , yoksul halkın arasında bir lokman hekim olarak almış yürümüş Şahmaran

DEV  ŞEKLİNDEKİ KAYALAR

Ağrı dağı çevresinde anlatılan efsaneye  göre   “Zaloğlu Rüstem; devler ve dinazorlar gibi yaratıklarla uzun yıllar mücadele etmiş. Bu mücadelenin en önemlisi Ağrı Dağında olmuş. Sık sık Ağrı dağından inan devler ve dinazora benzer yaratıklar  dağın etrafında yaşayanlara zarar verirmiş. Birgün zal oğlu rüstem bu yaratıklarla  büyük bir mücadeleye tutuşmuş, bu mücadele sonucunda  Devleri ve dinazorları  büyük bir  mağlubiyete uğratarak onları Ağrı Dağı’nın eteğinde Kültepe üzerinde toplanmasını sağlamış, insanlığa çok kötülükleri dokunan bu mahlukların neslinin türememesi için Tanrı’ya el açarak  (Tanrım, biz bir gün ölüp gideceğiz, belki bizim gibi  kuvvetli kimse gelmeyecektir. Bu durumda bunları, Ağrı Dağı’ndan aşağı indirme nolur demiş)” Bu dilek Tanrı tarafından kabul edilir ve mahluklar taşa  dönüşerek Kültepe üzerinde sonsuza dek kalırlar.   Bu gün günümüzde Kültepe üzerinde bulunan bu ilginç kayalar günümüze kadar hala masalsı hikayeleriyle ayakta kalmıştır.

 

AĞRI DAĞININ MESAJI : Gök yüzüne değen yer yüzü olarak adlandırılan Ağrı dağının Kendinizle asla böbürlenmeyin diye birde mesajı vardır.   

Yörede asırlardan beri kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan mesaj aynen şöyledir.

   Sizler benim böyle sessiz ve sakin göründüğüme bakmayın sakın, her ne kadar büyük tufan sonrası Nuh’un gemisine güvenli bir liman olsamda, Nuh’un çocukları tarafından inşa edilen kadim bir şehri bile öfkeyle püskürttüğüm lavlarım altında bırakmışım, tıpkı Adem ile Havva’nın yaşadığı İrem bağları gibi.

 Ayrıca Urartular, Medler, Huriler, Persler, ilhanlılar, Oğuzlar, Moğollar, Timurlar, Sakalar, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Selçuklular gibi nice uygarlıkların doğumunu ve yıkımını buğulu gözlerimle seyrederken, Emir Timur gibi yenilmez bir savaşçının ve Hülagü Han gibi hükümdarın son nefesine şahit olmuşluğum vardır  bu topraklarda.

“Bu yüzden kendinizle asla böbürlenmeyin”  böbürlenmeye yeltenen insanlar ise benim zirvem de milyarlarca yıldızlarla döşeli gökyüzüne baksınlar, onlar benim bile bu evrende sadece bir toz zerresinden ibaret olduğumu göreceklerdir.

-        Bu yüzden onun  dört bir yanında  yaşayan insanlar asırlardan beri  Ağrı’nın mesajını kendilerine birer şiar edindiği söylenir durur. Nesilden nesile, kulaktan kulağa.

-         

NUHUN BEREKETLİ SOFRASI:  Ağrı Dağı'yla ilgili bilinen efsanelerden biriside1404 yılında İspanyol elçisi Claviye'nin, Karakoyunlu Türkmenlerinden duyduğu ve yazıya aktardığı efsanedir. Efsaneye göre; büyük tufan sonrası Gemi Ağrı dağında karaya oturmuş ve sular çekilince,  Gemidekiler dünyaya dağılmadan önce  son erzak kalıntılarını çıkarıp, buğday, arpa, pirinç, nohut, mercimek, üzüm, ceviz,  fıstık, incir, dut kurusu, pekmez ve balı karıştırarak son yemeği (aşure aşı) birlikte yemişler. Nuh Peygamber, yemek sonrası  sofrasını Ağrı dağından Iğdır ovasına doğru  silkeleyip döktüğünden o gün bu gündür  Iğdır Ovası Nuhun bereketli sofrası diye anılmakta Ve dünyada yaşayan tüm canlıların buradan dünyaya yayıldığına inanmaktadırlar.  Ve yörede anlatılan rivayetlere  göre ovadaki şalağ türü bir çok meyve ve sebze tohumunun  Hz nuh tarafından bu topraklara dikildiği inancı yaygındır.

 

 

 

MEŞE ORMANI: (Timurun aşk ormanı)

Ağrı dağının 3 bin metre yüksekliğinde bulunan bu gizemli orman hakkında yörede  bir çok hikaye ve efsaneler anlatılmaktadır. Kimilerine göre bu ormanın Hz. Nuh tarafından gemiye tedbir olarak yüklenen binlerce tohumun bir kısmının gemi içerisinde kalarak kendiliğinden burada yeşerip geminin bulunduğu yerde  bu ormanı oluşturduğu. Kimilerine göre at, koyun köpek gibi  hayvanların burada evcilleştirildiği, Kimilerine görede binlerce yıllık bu tarihi orman yeşil kaldığı müddetçe dünyanın var olacağına inanılır gibi rivayetler mevcuttur.   

Bunlardan en çok bilinen ve anlatılanı ise Timur imparatorluğunun kurucusu Emir Timur’un bu tarihi  ormanın hemen yanı başında bulunan Korhan kalesini fethettikten sonra kaleyi Saka Türklerinden Serra adında bir kadına teslim ettiği ve hayranı olduğu bu kadınla ormanın derinliklerinde günlerce aşk yaşadığı anlatılmaktadır. Bu gizemli Ormana girdiğinizde Serra’nın Timura olan aşkını ve ferahlığını hissedeceksiniz. Efsaneye göre bu ormanda Ağrı dağının derinliklerine giden bir mağaranın olduğuna Timurun hazinesiyle birlikte Serranın bu mağarada hala uyuduğuna inanılmaktadır.

 

4-Ağrı Dağı’nın Tepesine Kimse Çıkamaz:

Iğdır halkınca çok sevilen Ağrı Dağları, ovanın biricik güzellik kaynağıdır. Bu mağrur Dağın başına kimsenin çıkamayacağına inanırlar. Burada Ak Devin tılsımı vardır derler. Halkta Büyük Ağrı’ya çıkışa dair söylentiler şöyledir:

Ağrı Dağı’nın tepesine çıkmak isteyenler gündüz günlerce yol alırlar, tam zirveye yaklaştıkları sırada yorulurlar. Biraz dinlenmek üzere uykuya dalarlar. Gözlerini açtıklarında kendilerini Ağrı’nın eteklerinde bulurlar

 

Ağrı Dağı’ndaki Develer:

İlk çağın en ehemmiyetli kervan yollarından birisi Ağrı Dağı geçitlerini aşar. O zaman korkunç eşkıya ve soyguncu çetesinden sakınmak üzere ancak Büyük ve Küçük Ağrı arasındaki kervan yolundan geçilirdi. Bir gün arap yarımadasından gelen kırk deve yüklü bir kervan iki Ağrı arasından geçerken fena bir susama hâsıl olur. Bütün kervan, kervancılar neredeyse susuzluktan helak olacaktır. Bu sırada önde su aramaya çıkan kervancı başı hiç su bulamaz, çaresiz kalır.

Ellerini Tanrı’ya kaldırarak:

-Ulu Tanrım: Sen bu iki dağ arasından bir pınar çıkar, develerim, adamlarım ve kendim doya doya içelim, sana bir deve kurban edeceğim der.

Ulu Tanrı kervancı başının dileğini kabul eder. Öyle bir pınar çıkarır ki, billur gibi sular şakırdayarak aşağıya iner. Bütün kervan ehli tadına doyum olmayan bu sudan kana kana içerler.

Kervancı başı suya doyduktan sonra verdiği sözü unutur. ”Ne gereği var. ” Diye kurban kesmez. Biraz sonra Tanrı gazaba gelir. Bir gürültü olur ki, bütün yer gök sallanır. Ağrı Dağı da sallanır. Develer, kervancılar, kervancı başı taş kesilirler oldukları yerde… Büyük ve Küçük Ağrı Dağları arasında  kalırlar. Bu gün aynı yerde birer taş heykel olan aynı kervan ehli görülmektedir.

Oysa pınar halen akmakta, berrak suları şakırdayarak aşağı inmektedir. Derler ki o su bugünkü Süreyya çeşmesidir. Yörede bu çeşmenin suyundan içene veya içine girip yıkananlara sonsuz gençlik bahşedildiği ve hastaların hastalıklardan kurtulduğu inancı yaygındır.




IĞDIR'DA HAVAR KÜLTÜRÜ:  Havar sözü Iğdır yöresinde yardım, çığlık, ses anlamındadır, asırlar boyu kuşaktan kuşağa yaşatılan bu gelenek oldukça önemlidir. Iğdır yöresinde eskiden mahsülü tarlada kalan komşulara, köy halkınca karşılıksız yapılan iş gücü yardımının adıdır Havar.

Mahsulü yerde kalan çifçinin cenaze, düğün, (yeni evlenmesi) veyahut eli iş tutan oğlunun askerde olması gibi önemli mazereti olan köylüye mahalle sakinleri toplanır ve ekinin cinsine göre tarım aletleriyle birlikte tarlasına yardıma (Havar’a)  giderlerdi. Tarlada yerde kalmış mahsülü toplu halde bir veya birkaç günde yerden kaldırarak evlerine dönerlerdi. Yörede tarladaki ürünün çeşidine göre okunan türküler ve manilerde bu kültürün önemli bir parçasıdır, örneğin Havara giden köy halkı buğdayı savurmak için genelde Yel Baba’ya seslenerek koro halinde şu dörtlükleri okurlar.

Heyder Heyder es de gel

Yedi harman bas da gel

A Yel Baba Yel Baba

 Kurban sana gel Baba

Tahılımız yerde kaldı

Yakamız elde kaldı

A Yel Baba, Yel Baba

Tez gel Baba, gel Baba,

  Harman vakti Yel Baba'nın zamanında gelmemesi yığılan buğdayın yağacak yağmurla mahvolması anlamına gelir.  Bu sebeptendir ki çiftçiler,  Yel Baba'yı çağırma merasimi düzenler ve şarkı okuyarak  onun  gelmesini  temenni  ederler.  Ayrıca harman vakti okunan ritü-el içerikli şarkılarda Yel Baba'nın adının HEYDER olduğu görülür:  Eski tasavvurlara göre Yel Baba,  yer ve  su  güçlerine  karşı  duran  bir  varlıktır. Nitekim metinlerde yerin ve suyun birlikte oluşturduklarını bozan,  tahrip  eden  Yel  Baba'dır.  Azerbaycan Oğuz Türkleri’nin mitolojik görüşlerine göre Yel Baba,  bir diğer adıyla HEYDER BABA atlı bir ihtiyar olarak tasvir edilir. 

Yukarıda resmi verilen  bu heykelde elinde pancar kancasıyla komşunun yardımına giden Havar kültürünün bir diğer değişle darda kalanlara yardıma koşan Heyder babanın bir sembolü olarak düşünülmüştür.  (Heykel Iğdır Melekli köyü sanat sokağının girişinde yer almaktadır)

Havar ekibi kadınlardan oluşuyor ise genelde dörtlükler daha başkadır, Örneğin;

Beyaz çöller bahrenizdir

Sonsuz çaydır bir denizdir

Tan yerinin kızartısı

Sizin göyçek çehrenizdir

Saf aşginiz coşkun deniz

Gerebedir her törpeniz
Bu toprağa yaraşırdı

Kızım sizin elleriniz

Ne güzelsiz ne geşenk tarla kızları



 

Bİ ZAMANLAR IĞDIRA DAMGASINI VURAN PRENSES  SÜREYYA İSFENDİYARI

       1956 yılında İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyaretide kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı.   Güzelliği ile dillere destan eşi prenses Süreyya ile birlikte Türkiyeye gelen Rıza Pehlevi'nin  eşinden Türk basını Zümrüt gözlü süreyya olarak bahsederken, o dönemler Iğdır da yeni doğan kız çocuklarının ismi ise Süreyya oldu. Hatta o dönemler Iğdır pazarlarında en çok satılan tepsileri Prenses Süreyya’nın resimleri süslüyordu.

      Rıza şahın Türkiye ziyareti esnasında  Mustafa Kemal Paşa’nın iyi ilişkiler neticesinde İran’dan aldığı (16 km lik toprak) Dilucu bölgesindeki su kaynağını gören Prenses Süreyya bu sudan içer ve Şah Rıza Pehlevi’den buraya bir çeşme yaptırmasını ister.  Bunun üzerine Rıza şah güzel eşinin adını ölümsüzleştirmek için bu kaynak üzerine  bir çeşme yaptırır ve Süreyya Çeşmesi adını vererek Türkiye’ye hediye eder.

Ağrı dağının zirvesinden çıkıp Cehennem vadisini geçerek Türkiye İran sınırını belirleyen bu kaynak suyu ile ilgili bir çok hikayeler anlatılmaktadır.  Yöre halkınca efsunlu olarak kabul edillen bu sudan içene veya içine girip yıkananlara sonsuz gençlik ve güzellik bahşedildiğine inanılır. Bu kutsal suyun hastalıkları iyleştirdiğine inanıldığı gibi Türk Bengisu olarak da bilinmektedir,

 Iğdır’da anlatılanlara göre prenses Süreyyanın güzlliğini bu sudan aldığı. Kimilerine göre ise Şahın ailesine erkek çocuk doğuramadığı için saray çevresinde istenmeyen kadın olarak ilan edilen güzeller güzeli Prenses süreyyanın Anne olabilmek ümidiyle  bu suda yıkandığı söylenmektedir.

Melekli Ata ocağı


İRAN ŞAHININ 1934 IĞDIR GEZİSİ   


Mustafa Kemal Paşa, dış politikasının temelini tüm devletlerle iyi ilişkiler üzerine kurmuştur. İran ile olan ilişkilerde ise, diğer devletlere göre daha hassas davranmıştır. İran Şah’ı Rıza Pehlevi, Türkiye’nin dostane ve samimi tavrına aynı hassasiyette karşılık vermiştir. İki ülke arasında yaşanan yakın ve dostane ilişkiler Rıza Şah’ın Türkiye ziyareti ile perçinlenmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Şah’ın ziyareti için özel olarak hazırlanmıştır. Şah’ın bu ziyareti Türk ve İran kamuoyunda büyük ses getirmiştir. Türk basını yaşanan bu tarihi ziyaretin her anını takip etmiş ve Türk halkı ile de paylaşmıştır. Cumhuriyet gazetesi bu ziyareti yakından takip eden gazeteler arasında yer almıştır. 10 Haziran ile 6 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşmiş olan gezi boyunca Şah’ın yapmış olduğu tüm şehir ziyaretleri, konuşmaları ve halkın Şah’a karşı göstermiş olduğu davranışlar haberlerde yerini almıştır.

Gazetenin 10 Haziran tarihli nüshasında Şahın Türkiye’ye geleceği “Rıza Şah Hazretleri’ni Bu Sabah 10’da Hududumuza Dâhil Oluyorlar” şeklinde manşetten verilmiştir. Ayrıca sınırda yapılmış olan hazırlıklara değinen haberde, Gürcübulak’ta Kolordu tarafından 12 metre genişliğinde, 6 metre yüksekliğinde muazzam bir Tak yapıldığını, takın bir tarafı Türk diğer tarafı İran renkleri ile boyanmış olduğunu ve Takın üzerinde acemce “Hoş Geldiniz” yazıldığı haberde vurgulanmıştır.49 Şahın Türkiye’ye girişinden itibaren yaşananları gün be gün manşetine aktaran gazete 11 Haziran tarihli “Karşılama Merasimi Çok Parlak Oldu, Öğle Yemeği Beyazıt’ta Yiyen Rıza Şah Hazretleri’ni, Dün 16 Da Iğdır’a Muvasalat Ettiler, Geceyi Iğdır’da Geçirdiler” manşetinde karşılama merasiminin ayrıntıların vermiştir. Habere göre; Şah’ı karşılama merasiminde; 3. Ordu müfettişi Birinci Refik Ali Sait Paşa, Kolordu Kumandanı Kemal Paşa ve Hükûmet namına Beyazıt Valisi İmadettin ve Hariciye Vekâleti üçüncü daire şefi Kemal Bey bulunmuştur. Karşılama da, 21 top atışı yapılmıştır. Şah’ın istirahat etmesi için takın yanına bir otağı kurulmuştur. Askeri teftişin ardından otağının önünde bulunan direğe İran bayrağı çekilmiştir. Otağ ve civarı İran ve Türk bayrakları ile süslenmiştir. Burada dinlendikten sonra Iğdır’a hareket eden Şah 16.00 da Iğdır’a varmıştır. Şah kaza hududunda askeri birlik tarafından karşılanmıştır. Iğdır’da fabrikatör Ali Bey’in köşkünde ikamet etmişlerdir. 16.30 da Ali Bey ile görüşen Şah şöyle bir konuşma yapmıştır; millî mücadele yıllarında memleketimize yararlılık gösterdiğinizi işittim o yüzden sizinle görüşmek istedim. Evinizi bana bırakmanızdan dolayı teşekkür ederim. Ali bey de bu konuşmaya karşılık Şah’a teşekkür etmiştir.50 “Büyük Misafirimiz Kars’ta” başlıklı haberiyle Şah’ın Kars ziyareti ile ilgili bilgilere haberin devamında yer verilmiştir. Kars’a hareketi ve izlenen yol güzergâhı ayrıntısı ile verilmiştir. Iğdır’dan Kağızman’a kadar olan yolculuk esnasında Aras nehrinin kenarında inerek Türk- Rus sınırını teşkil eden baraj hakkında 3 ncü ordu müfettişi Ali Sait Paşa tarafından verilen izahatı dinlemiştir.

Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti ikinci dünya savaşı öncesi bağımsız devletler olarak var olmaya çalışan Türkiye ve İran’ın, birbiri ile yakınlaşma çabalarının somutlaştığı önemli bir diplomatik olaydır. Ortadoğu’da istikrar arayışlarının belirleyici olduğu ve iki ülkede geniş kapsamlı modernleşme süreçlerinin uygulandığı bir dönemde, Türkiye ve İran’da yeni kurulan rejimlerin, geçmişten gelen gerginlikleri giderme konusundaki iradeleri, karşılıklı ilişkilerdeki sorunların aşılmasını sağlamış, böylelikle Rıza Pehlevi’nin 27 gün süren uzun ziyareti mümkün olmuştu. Bu ziyaretin siyasi ve ekonomik yönlerini doğru biçimde değerlendirebilmek için özellikle, 2.Dünya Savaşı’na giden siyasi ortamda, Avrupa’da değişen dengeleri, İngiltere’nin Ortadoğu bölgesindeki çıkarları doğrultusunda izlediği politikaları ve iki ülkede gerçekleştirilen modernleşme süreçlerini ele almak gerekir.

Kaynak :  Suna ALTAN (ORCID: 0000-0002-7388-3014) Ankara Üniversitesi - Ankara


IĞDIR’DA ŞAH AĞACI (BEY AĞACI) GELENEĞİ

   İnsan oğlu, hiçbir zaman teknolojinin tamamen boyunduruğu altına girmemiş, sosyal

değişmelere tabi olarak örf, adet ve geleneklerinide büyük oranda yaşatmaya çalışmıştır.

     Günümüzde hızlı kentleşmeyle birlikte bazı geleneklerin uygulanma bakımından her nekadar zayıfladığını görsekte bir çok ritüellerin bazen kabuk değiştirerek bazen ise özünde kalarak günümüze kadar hala güçlü bir şekilde yansıtıldığını görüyoruz.

    Iğdır yöresinde’de binlerce yıldır yaşatılan bir çok gelenek ve görenekler vardır. Nevruz bayramı, Ölüler bayramı, Koç katımı, Çile bayramı Toy (düğün)  gibi geleneklerde Iğdır’da yaşatılan köklü Orta Asya kültüründen bazılarıdır.

   Geleneksel Iğdır düğünleri’de Kelmeleşme, Kız isteme, Belge (Küçük nişan), Büyük nişan, Bayramlık, Çeyiz (Paltar biçti), Kına, Şah kaldırma, Toy (düğün), Şabaş, Gelin götürme, Üze çığma, gelin görme ve gonah çağırma gibi birçok aşamalardan oluşmaktadır.

    ŞAH AĞACI: Geleneksel Iğdır düğünlerinde bir ağaç süsleme geleneğidir. Yörede Şah ağacı, Şah kaldırma yada bey ağacı olarak adlandırılan bu ağaç bolluk, bereket ağız tadı ve üremeyi simgelemektedir.   Düğün öncesi Damat ve Gelinin yakın arkadaşları tarafından hazırlanan bu ağaç tahta yada herhangi bir ağaç dalından yapılır, ağaç genelikle yedi yada dokuz daldan oluşmaktadır. üstünde ayna, mum, el işleri, renkli kumaşlar, şeker, meyvelerin yer aldığı bir düğün süsüdür. İtina ile hazırlanan bey ağacını, kına gecesi en önde sağdıç solduc’un taşıdığı Şah ağacı, onun arkasında damat ve sonrasında’da şah alayını oluşturan  gençler eğlenceler eşliğinde gelin evine götürülerek kız tarafına başlarının üstünde teslim ederler, Şah ağacı, tüm bu uygulamalar sırasında asla şahı kaldıran kişi tarafından baş hizasından aşağı indirilemez. gelinin annesi ve babası ya da düğünde bulunan konuklar karşılıklı olarak yöresel oyunları oynarlar. evden çıkmadan önce şah ağacının üzerine kırmızı bir duvak atılır, Şah alayının içinde olmazsa olmazlardan biri de aynadır, bir kişi tarafından şah ağacının yakınlarında ayna tutulur. Şah gelin evine varıncaya kadar önüne kimse geçemez ve vardığında şah karşılama gerçekleştirilir. Şah alayına yol boyunca meşale ve mumların ateşiyle eşlik edilir.  Gelinin yakın arkadaşları tarafından hazırlanan kız şahı ise damat tarafına Türkü ve maniler eşliğinde teslim edilir. Şah ağacını taşıyan kişiye bir hediye verilir. Bu gelenek gelin ve damat ailesinin evine tatlılık, şirinlik götürülmesi amacıyla yapılıyor. Damat ve gelinin sağdıç ve solduçları tarafından hazırlanan bu bezekli ağaçlar daha sonra aynı kişiler tarafından gelin ve damata hediye edilmek üzere düğün günü tören alanına getirilerek baş köşede yerini alırlar. Şah bezemenin masrafları ise sağdıç tarafından karşılanıyor.  Ayrıca şah ağacıyla birlikte damat evinden kız evine götürülen horoz, kız evinden hediye edilen tavukla takas edilmesi geleneği’de yörede yer yer yaşatılmaktadır. Yaşlı bir kadın tarafından tavuğun başı kanat altına alınır ve gelin damatın başında üç kere dolandırılır buna yörede “Kakma” derler, bu ritüelde gelin ve damadın etrafını sardığı vehmedilen kötü ruh ve uğursuzlukların uzaklaştırıldığına inanılır. Yine yaşlı kadınlar tarafından gelin ve damadın etrafında nazardan korunmak için üzerlik otundan tütsüler dolaştırılır.

      Iğdır’da yaşatılan Şah kaldırma geleneğinin geçmişi 13'nci asra kadar uzanmakla birlikte eski Türk kültüründe kağan olma töreniyle de büyük benzerlik göstermektedir.

       Eski Türklerde Şah olarak ithaf edilen kişiler oldukça önemli kişilerdir, bu nedenle düğünü olan kişilerde meclisin en önemli kişisi sayıldığından Şaha benzetilmesinden, Kaldırma sözü ise yine eski Türklerde evlenen kişilerin bir tür kutsallaştırma tanrıdan kut alma süreci ritüellerinden kaynaklandığı bilinmektedir. Eski Türk inancında ağacın Tanrı ile insan arasında bir bağ kurduğuna inanılmakta ve şah ağacının yukarı doğru kaldırılması ile düğünün Tanrı kabulüne bir sembol ile sunulduğu düşünülebilir.

 

Şah kaldırma geleneğinde yapılan bir başka uygulama ise bolluk ve bereket simgesi olan Saçı saçma geleneğidir, gelin, oğlan evine geldiği zaman başından buğday arpa, kuru üzüm ve şeker atılmaktadır. Serpilen buğday, para ve arpa ile gelinin yeni evine bereket getirmesi, kısmetinin bol olması, çocuklarının olması, üzüm ve şeker ile gelinin yeni evinde ağız tadının iyi olması anlamını taşımaktadır. C. Oluz - Melekli Ata Ocağı Kültür ve sanat evi



Kaybolan geleneklerimiz

BARIŞMA YOLU

Tüm inanışlara göre hayat doğumla başlar ve ölümle biter.  Ebedi hayattan daimi hayata geçişin bir durağı sayılan ölüm, kimilerine göre bir son kimilerine göre ise bir başlangıçtır.

  Ölümden sonra hayatın devam ettiği inancıyla ölen insanlara mezar açmak, o mezarlar üzerine hayat taşı dikmek sadece o insanların bir taşla da olsa uzun bir süre anılması içindir.

Hiç ölmeyecek gibi yaşamak sözü ne kadar da çekici değimli, oysa hayatın koşturmacasına kapılıp giderken aklımıza dahi gelmeyen ölüm, ancak ya hasta olduğumuzda ya da yakınlarımızdan birini kaybettiğimizde ilk aklımıza gelir ve korkutucu yüzünü bizlere göstermeye başlar.

    Mutlak eşitliğin sağlandığı yegane yerlerden biri olan mezarlıklar ise geride kalanlar için sadece bir ziyaret ve hatırlama yeridir. Siz bakmayın bazılarının eşitliği bozmak için yaptırdığı şatafatlı mezarlara,  kalan da biliyor yapılan bu şatafatın ölen kişiye hiçbir faydasının olmadığını.

     Herkesin en az bir yakınının bulunduğu mezarlıklar, İnsan oğluna ölümü hatırlatan en önemli unsurlardan biri olarak kabul edilmiş hatta mezarlığa giden yollarda daima ölüme bir adım ötede olduğumuzu hatırlattığı için tarih boyunca önemsenmiş ve anlamlandırılmıştır. Bu nedenle Mezarlığa giden yollar geçmiş zamanlarda barışma yolu olarak belirlenmiştir.  Geçmiş zamanlarda tüm günleri kapsayan bu gelenek Iğdır yöresinde ölübayramında yöre halkının topluca mezarlıklara gittiği bu yollarda yer yer yaşatıldığı anlatılmaktadır. Kaybolmaya yüz tutmuş bu geleneğe göre eğer küs olanlar bu yolda bir birleriyle karşılaşırlarsa kırgınlıkları bir kenara bırakıp mutlaka bir birlerine selam vermek zorundalarmış.  Ölüme bir adım ötede olan bu yollar küs olanlarında barışmaları için attıkları ilk adıma vesile olurmuş.

 Bu gelenek derki hepimizin er geç gideceği yer burasıdır, dünya malına tamah edip bir birinizi boşu boşuna kırmayın  mal sevgisinin olduğu yerde bütün sevgilerde biter, kötülüklerden uzak durun, iyilik, doğruluk ve güzelliklerden yana olun, geçmişte yaşanan bir takım olayları unutun ve ölümü hatırlayın,   Ölüm yoksa hayat da yoktur. Ölümle irtibatlı değilseniz hayattan da kopuksunuz demektir.  Yüzyıllar öncesi ölümü hatırlatmak adına Yunus şöyle seslenmiştir bizlere “İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur.” Bu köklü geleneğin yöremizde yeniden yaşatılması ümidiyle..

Melekli Ata ocağı          




IĞDIR ÖLÜLER BAYRAMINDA OKUNAN MEZARLIK DUASI

Ey bağışlaması ve ihsanı sonsuz olan Allah’ım,

Hakk’a yürüyen cümle ölenlerimizin ayıplarını ört, kalplerini pak, günahlarını af, topraklarını bol, ruhlarını şad eyle!

Ey yeri ve göğü yaratan, gizli ve açık her şeyi hakkıyla bilen Allah’ım, Hakk’a yürüyen canlarımızdan şefâatını esirgeme!

Sana dönen canların geride kalan yakın dost ve akrabalarına sağlıklı uzun ömürler, tükenmez sabırlar ihsan eyle ya Rabbim...Amin

 

NEVRUZ DUASI
Bahtın hemişe üzüne gülsün

Falcı yanına getmeye gerek kalmasın

Durasan hayat ağacının altında

Bereket başına dokülsün

Evin yoğ ey evlerin tikilsin

Göydelenler kimi sayı hesabı olmasın

Tongalın gür yansın

Köyhne ilden tezze ile sağ salamat hoppanasan

Sofran bayram honçası gibi bereketli olsun

Yüz yiyenin olsun  Bir diyenin olmasın

Bayram ağşamı üreyinde tuttuğun arzuların gabul olsun

Nevruz bayramınız mübarek olsun

“Erişti bahar oldu yine hemdem-i nevruz.
Şad etse nola dilleri cam-ı cem-i nevruz.

Bu evreni yaradan yüce Allah’ım!

Bizleri merde namerde muhtaç eyleme.
Rıskımızı bol ve helal yoldan nasip eyle.
Bizlere dert verip derman aratma.

Ya Rabbi !
Özümüz, aslımız ve yüzümüz sana dönüktür.
Burada, dile getireceğimiz her türlü eşsiz hamd ve sena, ancak sana mahsustur.

Iğdırda nevruz bayramında okunan Dede Korkut Duası

Yom vereyim hânım: Yerli Karadağların yıkılmasın!

Gölgeli koca ağacın kesilmesin!

Kan gibi akan görklü suyun kurumasın!

Kanatlarının ucu kırılmasın!

Kaadir seni namerde muhtaç etmesin!

Koşarken ak-boz atın sürçmesin!

Çaldığında kara polat öz kılıcın kedimlesin!

Dürtüşürken ala gönderin ufanmasın!

Aksakallı baban yeri cennet olsun!

Ağ pürçekli anan yeri uçmak olsun!

Tanrının verdiği umudun kırılmasın!

En sonunda arı imandan ayırmasın!

Ak alnında beş kelime dua kıldık kabul olsun!

Derlesin, toplasın, günahınızı, Kadir Tanrı

Bu duaya amin diyenler Tanrı’yı görsün!

NEVRUZ DUASI

(Iğdır’da  Nevruz Şenlikleri başlamadan önce okunan dua)

 

EY HANLAR HANI…EY ULULAR ULUSU…YÜCE TANRIM!
AĞ PÜRÇEKLİ ANALARIMIZIN YERİ UÇMAK OLSUN,
AK SAKALLI ATALARIMIZIN YERİ CENNET OLSUN…
CÜMLE GÜNAHLARIMIZ DERLENİP TOPLANSIN,
EY GÖZDEN UZAK, GÖNLE YAKIN, HER ŞEYE KADİR OLAN YÜCE TANRIM!
KARŞI YATAN KARA DAĞIN YIKILMASIN!
GÖLGELİ KOCA AĞAÇLARIN KESİLMESİN
KARLI BUZLU AKAN GÖRKLÜ SULARIN KURUMASIN
EKTİĞİMİZ GÖVERSİN,
DİKTİĞİMİZ YEŞERSİN…
ÇEVREMİZ BİÇİM BİÇİM AĞAÇ, RENK RENK ÇİÇEK DOLSUN…
ALTIN PERÇEMLİ OĞULLAR, SIRMA SAÇLI KIZLARIMIZ OLSUN..
SOYUMUZ ARTSIN, ÇOĞALSIN…
DÜNYA DURDUKÇA DÜNYAYA YAYILSIN…
UZAYAN KOL BİZDEN OLSUN…
GÖRKLÜ TANRIM,
 AK YÜZÜMÜZE KARA ÇALINMASIN…
YEŞİL UMUTLARIMIZ KIRILMASIN…
BİZLERİ ELSİZ VE AYAKSIZ BIRAKMA…
BİZLERİ NAMERDE MUHTAÇ ETME…
EVİMİZ YIKILMASIN…OCAĞIMIZ SÖNMESİN…
YİĞİTLERİMİZ ÖLMESİN…
VATANIMIZ BÖLÜNMESİN…
AYIMIZ GÜNÜMÜZ DÖNMESİN…
ÜSTTE MAVİ GÖK BASMAYIP, ALTTA YAĞIZ YER ÇÖKMEYİNCE
İLİMİZ, TÖREMİZ BOZULMASIN
DARDA KALIRSAK, ELİMİZDEN TUT, KALDIR…
MİLLETİMİZİ EREKSİZ, YİĞİTLERİMİZİ YÜREKSİZ BIRAKMA…
 EY HANLAR HANI…EY YÜCELER YÜCESİ… HER ŞEYE KADİR TANRIM…
GÖKYÜZÜNDE PARILDAYAN GÜNEŞİN DAİM BİZİ ISITSIN, IŞITSIN,
 AYDINLATSIN, SÖNMESİN…
AY YILDIZLI AL BAYRAĞIM, NAZLI NAZLI GÖKLERDE DALGALANSIN,
 BİR AN YERE İNMESİN…
ÇİN DENİZİNDEN ATLANTİK’E, KUZEY BUZ DENİZİNDEN AKDENİZ’E,
 BALTIK’TAN HAZAR’A, YEDİ DENİZ, YEDİ İKLİMDE TÜRK DÜNYASI,
 HEM DİLDE, HEM FİKİRDE, HEM DE İŞDE BİRLİK OLSUN…
NEVRUZ TEPSİSİNDE BOLLUK OLSUN..
GÖNÜLLERDE HOŞLUK OLSUN…
BARIŞ OLSUN, BİRLİK OLSUN, DOSTLUK OLSUN,
BEŞBİN YILLIK NEVRUZ GELENEĞİYLE,
 TÜRK’ÜN KADİM KÜLTÜRÜYLE...
 NEVRUZ YENİ GÜN BAHAR BAYRAMI,
 NEVRUZ TOYU KUTLU OLSUN…
ULU TANRIM! TÜRK MİLLETİNİ KORUSUN VE YÜCELTSİN…


 

 



 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol