IĞDIRIN TARİHİ VE YAŞAYAN UYGARLIKLAR



AKKOYUNLU İBRAHİM GÖDEKLİ KÜMBETİ:
Iğdır ili Aralık İlçesi, Devlet Üretme Çiftliği arazisi içerisinde, (İran Sınırı) yer alan bu Kümbet, 1497-1499 yıllarında Akkoyunlu devletinin başına geçen Gödek Ahmet’in 14. nesilden torunu olan Akkoyunlu İbrahim Gödekli adına 1907 yılında eşi Şerife Gülsüm tarafından yaptırılmıştır. Kümbet içinde İbrahim Gödekli, Şerife Gülsüm ve Kurban Ağa isimlere ait üç mezar bulunmaktadır, Gödek Murat önderliğinde Iğdır'ı yurt edinen Gödekli kabilesi Gödekli köyünü kurmuş ve bu köye Gödekli sülalesinin adını vermişlerdir. Iğdır civarında Akkoyunlu Uzun Hasan’ın torunları olarak adlandırılan bu kabile Gödek, Göde, Gödekli, Gödekmerdan, Özgödek, Güdekli başta olmak üzere bir çok farklı soy isimlerle anılmaktadırlar. Bu boydan göçüp Erzurum, Karadeniz, Maraş, Adana, Ankara(Bala), Kayseri (Pınarbaşı) Kars gibi, anadolunun çeşitli illerine yerleşenler ise Gündoğdu, Güneren, Mirzelioğlu, Kesemen gibi soyisimlerle anılmaktadırlar.


IĞDIR’DAKİ GÖDEKLİ SÜLALESİ;
Gödekli Ailesi oğuzların Üçoklar kolundan Bayındır boyuna mensup bir ailedir. Ailenin soy ağacı Akkoyunlu devletinin kurucusu olan Tur Ali Beyin Babası Pehlivan Beyden itibaren kesintisiz bir şekilde günümüze kadar gelmiş 13. Yüzyıldan bugüne kadar kesin ve bilinen bir soyağacına sahiptir.
Kabile Gödek lakabını 1497-99 yıllarında Akkoyunlu hükümdarı olan Gödek Ahmed’ten almaktadır. Gödek lakabı ise Ahmet’in bacakları kısa olduğundan Gödek Ahmet lakabıyla anılırdı. (Gödek; Azerbaycan Oğuz Türkçesinde kısa anlamına gelmektedir)
Gödek Ahmed; 1476 yılında, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasanın oğlu Uğurlu Mehmet Paşanın, Fatih Sultan Mehmet olarak bilinen II. Mehmed’in Gevherhan sultan isimli kızıyla izdivacından dünyaya gelmiştir, dayısı olan Osmanlı padişahı II. Beyazıd’ın kızı Aynişah ile evlenen Gödek Ahmed’in bu evlilikten Zeynelabidin isimli bir oğlu ve iki kızı olmuştur.
Gödek Ahmed, 1497 -1499 yılları arasında Akkoyunlu devletinin başına geçmiş ve 1499 yılında İsifahanda bir isyana müdahale ederken hayatını kaybetmiştir. Gödek Ahmed’in ölümü Akkoyunlu Devleti’nin istikrarını daha da bozmuş. Yaşanan iç kargaşalıklarla birlikte Akkoyunlu devletin çöküşünü hızlandırmıştı. Murad Mirza ve Elvend Mirza arasında gerçekleşen iktidar savaşı 1500 yılında Akkoyunlu Devleti’nin parçalanmasıyla sonuçlanmıştır. Akkoyunlu devletinin çöküşü sonrası oldukça kalabalık olan Gödek Ahmed sülalesi Erzurum, Karadeniz, Maraş, Adana, Ankara(Bala), Kayseri (Pınarbaşı) Kars, Iğdır, Nahcivan, Karabağ, İran gibi bir çok alana dağılmış buralarda yurt kurmuşlardır. Gödek Murat önderliğinde Iğdır civarında yerleşen bu kabile Gödekli köyünü kurmuş ve bu köye Gödekli sülalesinin adını vermişlerdir. Iğdır civarında Akkoyunlu Uzun Hasan’ın torunları olarak adlandırılan bu kabile Gödek, Göde, Gödekli, Gödekmerdan, Özgödek, Kesemenli, Güdekli başta olmak üzere bir çok farklı soy isimleri almışlardır.
Gödekli Köyü, bu gün Iğdır Aralık İlçesi Dilucu mevkii dediğimiz Nahçivan, İran ve Ermenistan sınırına çok yakın bir bölgede kurulu ve bu köyün sınırları içerisinde Gödek Ahmet’in 14. nesilden torunu olan Akkoyunlu İbrahim Gödekli adına bir kümbet bulunmaktadır. Akkoyunlu İbrahim Gödekli Miladi 1863 yılında Revan şehrinde doğmuş, babasının ismi Abbas Ali annesi ise Hayransa hanımdır. O dönemde Gödekli ailesinin liderliğini yapan, sözü geçen ve velayet yönü ile tanınan İbrahim Gödekli 1903 yılında ise Iğdır’da vefat etmiştir. Aralık ilçesinin ilk kaymakamı olan ve daha sonra Hatay, Kars, Niğde ve Aydın gibi illerimizde valilik görevlerinde bulunan Ünal Özgödek, Aralık ilçesinin tanınmış eşraflarından İsmail Gödekli, bu sülalenin Iğdır’daki bir devamı olarak günümüze kadar gelmiştir.

IĞDIRDA KOÇ BAŞLI MEZAR TAŞLARI:
Iğdır yöresinde hemenhemen tüm mezarlıklarda bulunan bu mezar taşları 15-17 yy Karakoyunlu, Akkoyunlu Türkmen geleneğine tanıklık etmekte ve bu devletlerinin bayraklarına sembol olan Koç figüründen kaynaklandığı bilinmektedir.
Eski Türk boylarının geçimleri, koç ve koyun üzerine kuruluydu. Koyun ve yünü, göçebe Türk topluluklarında beslenme, barınma ve giyinme ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamakta ve bu nedenle Türklerde Koyun’da en az At kadar önemliydi. Türkler’de Koç “ bereket, güç, beylik, başkanlık ve hakimiyetin sembolü olmakla birlikte” Aynı zamanda göçebe hayat yaşayan Türkler’de göçün’de bir semboli sayıldığından bu dünyadan göçenlerin mezarları üzerinede koç figürü konulmaktaydı, Iğdır yöresinde “ölen bir kimseler için bu dünyadan göçtü gitti” sözü bune verebileceğimiz en açık örneklerdendir. Akkoyunlu devletinin sınırlarını belirleyen geniş bir coğrafyayla birlikte Iğdır mezarlıklarındada Koç figürünün yanısıra koyun, kuzu ve at figürlerine rastlamak mümkündür. Buradan anlaşılacağı gibi koç, koyun ve at figürleri sadece belirli kişilerin mezarlarına değil erkek, kadın ve çocuk mezarlarınada konululurdu. Özet olarak Iğdır’daki Koç başlı mezar taşlarının 14-15 yüzyılda Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda hüküm sürmüş Azerbaycan oğuz Türklerinin kurmuş olduğu Karakoyunlu – Akkoyunlu devletlerinde bir mezar taşı kültürüdür diyebiliriz. Araştırmacı yazar Coşkun Oluz

GENİŞ BİLGİ: Mezar taşlarında geleneksel örf ve adetlerin yanı sıra dini ve mitolojik unsurları da görmek mümkündür Ayrıca Bu tür mezartaşlarının bünyesinde önemli sırlar saklı olduğunu unutmamak gerekiyor. Koç heykeli üzerindeki figürler ise okuma yazma bilmeyen kişiler için ölen şahsın "menkıbeleri" hakkında özet bilgi vermek için yapılmıştır. Sade bir şekilde işlenmiş heykellerin bir kısmının üzerinde kılıç, bıçak, sadak, kalkan, hançer, kam davulu, dokuma tezgâhı, şiş, çatal gibi eşyalara ait kabartma figürlerin yanı sıra çeşitli hayvan ve bitki figürleri de yaygın olarak kullanılmıştır. Bu figürler orada yatan kişinin cinsiyeti, toplumsal konumu ve mesleğini de belirten figürlerdir. Kılıç, kalkan, at, ok, tüfek, bıçak gibi şekiller mezar sahibinin erkek olduğuna ve iyi bir binici ve savaşcı olduğuna işarettir. iğne, sap, küskü, el gibi figürler ise kadınlara aittir. İbrik ve tepsi gibi figürler cömertliğin ifadesi olup sade olan koç heykelleri ise Orta asya Bozkır Kültürünün’ de temsilcisi olduklarını tarafsız bir şekilde ifade etmektedir. Türkler evcilleştirdikleri hayvanlardan bir kısmını totem (ongun) olarak kabul etmiş ve bir kısmını da sembolleştirmek suretiyle kendi kudret ve kuvvetini diğer milletlere duyurmak istemiştir. Şüphesiz bu hayvanlardan at ve koyunun "Türk içtimai" hayatında geniş ve önemli bir yeri vardır. Hele bunlardan at ve koyunun mezar anıtı olarak kullanılması, Türklerde bu iki hayvana verilen önemi bariz bir şekilde ortaya koymaktadır,
Türklerin hayatlarında en çok değer verdikleri; güçlerinden, etlerinden, yünlerinden, sütlerinden faydalandıkları ve onlarla iç içe olmanın yanında, onların sadakat, dürüstlük ve mertliklerinden dolayıda sosyal bir olguya işaret ederek Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletlerinin bayraklarına sembol olmuştur.
KISA NOT: Mezartaşları, "kültür tarihimizin" önemli bir halkasıdır. Mezartaşları bir milletin menşeini, örf ve adetlerini, inançlarını, yayıldıkları coğrafya üzerindeki kültürel münasebeti sağlayan çok önemli birer belge hüviyetini taşırlar. Şayet, mensup olduğumuz milletin sanat zevkini, kültür tarihini, inançlarını öğrenmek istiyorsak, mezartaşlarına sahip çıkmalı ve onların gelecek nesillere intikalini sağlamalıyız
KARAKOYUNLU DEVLETİ: Başkenti Tebriz olan ve 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Kafkasya, Azerbaycan ve Kuzey Irak topraklarında egemenlik sürmüş Azerbaycan oğuzTürkler’inin kurmuş olduğu bir devlet.
AKKOYUNLU DEVLETİ: 1378-1501: 14. yüzyılda Oğuz Türklerinin (Azerbaycan Türkleri) kurmuş olduğu bir devlet. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır. Başkentler: Tebriz ve Diyarbakır, Dili: Azerbaycan Türkçesi.



 

IĞDIRIN TARİHİ:
ığdır ile ilgili olarak bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik ve prehistorik (tarih öncesi) araştırmalar, bölgedeki yerleşmelerin insanlık tarihi kadar eski olduğunu, bölgenin bir çok medeniyete ve uygarlığa beşiklik ettiğini ortaya koymaktadır. Iğdır Ovası'nda bulunan kara obsidiyen taş aletlerle, çakmak taşından yapılmış aletler, mezolitik(yontma taş) devrin bölgede de yaşandığını göstermektedir.Iğdır ili ile ilgili olarak bugüne kadar yapılan çeşitli arkeolojik araştırmalar sonucu, Iğdır bölgesine ilk yerleşen kavim Orta Asya'dan (M.Ö. 4000) tarihinde gelen Hurriler'dir. Asyanik adı altında isimlendirilen bu toplulukla birlikte gelen diğer kavimler önce insanlık açısından önemli olan polan madenleri ve yazıyı keşfetmişlerdir.  

Iğdır ve civarı Kral Menua (810-785) zamanında Urartular'ın hakimiyetine geçtiği Karakoyunlu ile Taşburun arasındaki Çölegert dolaylarında, Bulakbaşı ve Kazancı Köyleri arasında adı geçen kral adına yazılmış Urartu Kitabeleri'nden anlaşılmaktadır. Iğdır ve çevresinde 200 yıldan fazla hakimiyet süren Urartular zamanında tarım alanında büyük ilerlemeler kaydedilmiş, bir çok kanal ve bentler yapılmıştır. Bu canlanma daha sonra bölgeye gelen saka ve diğer Türk grupları zamanında da devam etmiştir. Bölge M.Ö. 4. Yüzyılda 200. yılına kadar bağımsız yaşamışsa da bu tarihten itibaren Selefkoslular Devleti'nin hakimiyetine girmiş bu devletin yıkılmasına müteakip küçük Arsaklı Devleti kurulmuş daha sonra bu devletin yıkılması ile (M.S. 439) bölge Sasani hakimiyetine geçmiştir. 646 yılında Müslüman Arapların, 1064 yılında da Selçuklu Birliklerinin hakimiyetine geçmiştir.

          Bu devirden sonra bir çok Türk Boyu'nun yerleştiği Iğdır ve çevresi Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Kayı' lara da yurt olmuştur. 1239 da Moğollar'ın, 1238-1256 yıllarında Çingizler'in, 1256-1355 yıllarında İlhanlılar' ın, 1357 de Celayırlılar, 1379 da Karakoyunlular 1386 ile 1405 yılları arasında Timur'un egemenliğinde Türkmen Beyleri tarafından yönetildi. Iğdır ili 1406 yılında Karakoyunlular, 1469 yılında Akkoyunluların hakimiyetine girmiş, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Aras boylarını ve Iğdır Ovasını kendisine kışlak merkezi yapmıştır. Bölge 1502 sefaviler, 1514 Osmanlı imparatorluğu, ve 1736 tarihli istanbul anlaşmasıyla revan eyaleti ile birlikte İran’ a bırakılmış, 1736 tarihli İstanbul antlaşması ile Revan eyaleti ile birlikte Sürmeli Çukuru İran'a bırakılmış 1827 “surmarin üzeydi”. (Sürmeli Sancağı) adıyla Rusların ve 1920 anavatan topraklarına katılmıştır.

HASANHAN KÖYÜ ADININ KAYNAĞI

Həsən Xan Qacar ​​İrəvanski

Həsən xan İrəvanski 1880-ci ildə bəzi mənbələrə görə Gəncəyə yayılmış Abbasqulu xanın oğlu olaraq anadan olmuşdur. Cemşid Naxçıvanskinin əmisidir. O, çox sürətli, cəsur və əsgər idi. 1919-cu ildə Naxçıvanın erməni qəsbkarlarından müdafiəsində fəal iştirak edib. Şərqşunas Smirnovun sözlərinə görə, o, hələ 1930-cu illərdə İrəvan vilayətində yaşayırmış. Akademik Çingiz Qacarın apardığı araşdırmalar nəticəsində məlum olub ki, onun oğlu Hüseyn xan Turqut türk hərbçilərindən biridir. Onun varislərinin bəzilərinin hələ də İstanbulda, bəzilərinin isə ABŞ-da yaşadığı məlum olub. İğdırın Həsənhan kəndinin ilk qurucularından sayılan Həsən Xan Kaçar İrəvanskinin məzarı bu kənddə olduğu məlumdur.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol