IĞDIR KENT ARŞİVİ

Iğdır Melekli Ata Ocağı Kent Arşivi: (Bölge Kültürünün Yaşayan Hafızası)

Iğdır'da kültür, sanat ve etnografya müzesi olarak hizmet veren Melekli Ata Ocağı Kent Arşivi, bölgenin zengin kültürel mirasını gün yüzüne çıkararak gelecek nesillere aktarmayı amaçlayan önemli bir kuruluş olarak öne çıkıyor. Bu özel mekân, yalnızca Iğdır'ın değil, Nahçıvan, Tebriz, Maku, Culfa, Kars, Ardahan ve Ağrı gibi çevre ülke ve illerde yaşayan insanlarında hafızasında yer alan gelenek ve görenekler, halk hikayeleri, şiirler, maniler, efsaneler ve mitolojik unsurlar kayıt altına alarak arşivliyor.
Melekli Ata Ocağı, bu zengin hazine kültürellerini koruma misyonunu üstlenirken insanların samimi anılarına, günlük yaşamlarına ve folklorik öğelere kulak vererek Bölgedeki yaşlılarla yaşananlar hakkında ikili sohbetler ve anlatımlar sayesinde kültürel hafızada yaşayan değerleri hem yazılı hem de sesli kayıtlarla belgelenmektedir. Yapılan bu gönüllü çalışmayla geçmişe ait gelenekler, hikayeler ve halk şiirleri incelenerek kaybolma riskine karşı koruma altına alınması sağlanmıştır.
Kent arşivi olarak işlevsellik gören Melekli Ata Ocağı, toplumun kültürel hafızasını canlı tutarken aynı zamanda bölgedeki şair ve yazarlarında yayınlanan kitaplarını da kütüphanesinde muhafaza ederek gelecek nesillere aktarmayı planlıyor. Ziyaretçiler, bu mekanlarda halkın kolektif hafızasında saklı kalan hikayelerle, halk edebiyatı eserleriyle ve geleneksel yaşamayla ilgili en ince ayrıntılarla tanışma fırsatı buluyor. Melekli Ata Ocağı'nın özverili çalışmaları sayesinde, Iğdır ve çevresindeki benzersiz kültürel varlıklar özetlenerek gelecek nesillere aktarılacak bir arşiv rolünü üsleniyor.
Bu arşiv, bir yandan kültür araştırmacılarına kaynak olmayı sürdürürken bir yandan da bölge kültürünün unutulmaması ve gelecek kuşaklara aktarılması görevini üstlenmektedir.
 Bölge Kültürünün Yaşayan Hafızası
Iğdır Melekli Ata Ocağı Kent Arşivi:

 

 

 

 

 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

Iğdır'ın Melekli beldesinde yer alan Melekli Ata Ocağı, sadece yöresel bir ev olmaktan öte, bölgenin kültürel mirasını yaşatan bir müze ve kent arşivi olma özelliğini taşıyor. Bu eşsiz mekân, Iğdır ve çevresindeki zengin kültürel dokuyu, mitolojileri, halk hikayelerini, şiirlerini, manilerini ve gelenek göreneklerini günümüze taşıyarak gelecek nesillere aktarma misyonunu üstleniyor.

 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

          Yüz yıllık geçmişi olan bu ev, ilk inşa edildiği dönemler bölge mimarisinin özelliğini taşıdığından zaman içerisinde yapılan eklemelerle tamamen yöresel bir eve dönüştürülmüştür.  Yapı içerisinde sergilenen eski ev eşyaları, tarım aletleri, halılar ve diğer kültürel objeler, geçmişin izlerini günümüze taşıyor.

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        Iğdır'ın Hikayesi Sözlü Tarihte Canlanıyor

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

Melekli Ata Ocağı, sadece materyal kültürüyle değil, aynı zamanda bölgenin sözlü kültürüyle de yakından ilgileniyor. Iğdır başta olmak üzere Nahcivan, Tebriz, Maku, Culfa, Kars, Ardahan ve Ağrı gibi illerde yaşayan insanların hafızalarında yer eden bilgileri, yapılan röportajlar ve ikili sohbetlerle kayıt altına alıyor. Bu sayede, bölgenin mitolojileri, gelenek görenekleri ve kültürel değerleri, yöre insanının kendi ağzından dinlenerek arşivleniyor. Böylece, Iğdır'ın kültürel mirası, gelecek kuşaklar tarafından da yaşatılacak ve korunacak.

 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 
 
 

 

 

 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dev Kütüphaneyle Geleceğe Uzanan Köprü

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kent arşivi olarak işlevsellik gören Melekli Ata Ocağı, toplumun kültürel hafızasını canlı tutarken aynı zamanda bölgedeki şair ve yazarlarında yayımlanmış kitaplarını da kendi bünyesinde oluşturduğu kütüphanesinde muhafaza ediyor.  Iğdır, Kars, Ardahan, Ağrı, Nahcivan, Tebriz, Maku  ve Türkiye’nin çeşitli illerinde yaşayan şair ve yazarlarında yayımlanmış kitaplarını kendi kütüphanesinde arşivleyerek gelecek nesillere aktarmak için önemli bir işlev görüyor.

 

 

 
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 
 
 

 

 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 Anahtar Kelimeler: Melekli Ata Ocağı, Iğdır, kültür müzesi, etnografya müzesi, kent arşivi, yöresel ev, sözlü tarih, mitoloji, gelenek görenekleri, kültürel miras  #MelekliAtaOcağı #Iğdır #KültürMirası #SözlüTarih #YöreselEv


IĞDIRDA ANLATILAN ELMBİLEN MİTOLOJİSİ

Elimbilen (Bilener) Hikayesi

Iğdır ve çevresinde anlatılan bu mitolojiye göre Bir zamanlar, Ağrı Dağı'nın eteklerinde, Elimbilen  bir diğer adıyla (Nahçivan yöresinde Bilener ) adında sırlarla dolu bir varlık yaşardı. Yöre halkı, Elimbilen’in çok büyük kulaklarının olduğunu ve bu iri kulakların onun bilgelik kaynağı olduğunu söylerlerdi. Elimbilen, uyuduğunda bir kulağını altına, diğer kulağını ise yorgan gibi üstüne serermiş.  Elimbilen yere serdiği kulakla yerin altını yani gizli olan tüm sırları dinlermiş, diğerini ise gökyüzüne açarmış. Böylece, yerin derinliklerinde gizli olan sözleri ve gökyüzündeki bilgilerin tümünü dinlermiş.

Bir gün, dağın eteklerinde bir köyde, genç bir bilgin olan Aykız, Elimbilen’i görmek için yola çıkar. Aykız, ehil, bilgili insanlara saygı gösteren, her zaman sorgulayan ve öğrenmeye aç biriydi. Kendi kendine, “Elimbilenle bir gün karşılaşıp onun bilgilerinden, ilminden yararlanmalıyım” derdi.

Aykız, uzun bir yürüyüşün ardından Ağrı Dağı’nın püskürttüğü lavların bitimine yakın bilinmeyen bir yere ulaştı, Dağın heybetli görkemi ona cesaret veriyordu ve Elimbilen’i bulmak için gözlerini dikkatlice etrafa dikti. Gün batarken, dağın en yüksek noktasında bir ışık parlıyordu. Aykız, o ışığın peşinden gitmeye başladı. Işığa yaklaştıkça, Elimbilen’in silueti belirmişti karşısında. Aykız, heyecanla selam verip, “Ey Elimbilen, beni bilgelik yoluna rehberlik et!” dedi. Elimbilen, Aykız’ın aklındaki soruları duydu ve gülümseyerek, “Sorgulayan bir zihin her zaman doğruya ulaşır,” dedi.

Aykız, Elimbilen’e birçok soru sordu. Yeraltındaki gizemler, gökyüzündeki yıldızların sırları ve insan ruhunun derinlikleri hakkında bilgi almak istedi. Elimbilen, ona her zaman doğru olanı anlattı. Aykız, dinledikçe, içindeki bilgeliğin kapıları aralandı.

Ancak Elimbilen, Aykız’a bir uyarıda bulunarak: “Bu bilgileri sadece doğru amaçlarla kullanmalısın. Gerçek bilgelik, bilgiyi paylaşırken sadakat ve sevgi ile gelir.” Aykız, Elimbilen’in sözlerini kalbine kazıyarak tekrar köyüne döndü.

Köyüne vardığında, öğrendiklerini insanlara aktarmak istedi, ancak, herkes Aykız’ın anlattıklarını anlamıyordu, birçok kişi, bilgiye erişimin yalnızca bir avuç insan için mümkün olduğuna inanıyordu. Aykız, Elimbilen’in öğrettiklerini yaymak için çok çaba gösterdi fakat bir türlü başarılı olamadı.

Zamanla, Elimbilen’in hikayesi köyde bir efsane haline geldi. Aykız, Elimbilen’in yalnızca sorgulayan ve ilmi seven kişiler tarafından görülebileceğini anlamıştı. Aradan yıllar geçtikten sonra, Aykız bilgelik arayışında yalnız kalmamıştı, köydeki diğer gençler de onunla birlikte onun izinden giderek Elimbilen’i aramaya başladılar ve her biri bu kutlu dağın eteklerinde Elimbilen’in bilgeliğini öğrenmek için mücadele ediyorlardı.

Sonunda, Elimbilen’in öğretileri, köyde bir bilgi kaynağı haline gelmişti. Aykız, Elimbilen’in sözlerini dinleyerek köydeki insanları gün be gün aydınlatıyordu, köydeki insanlar tarafından artık bilgiye ulaşmanın, sorgulamanın ve öğrenmenin önemi anlaşılmıştı. Elimbilen, dağın eteklerinde yaşayanların kalplerinde ve zihinlerinde sonsuza dek yaşamaya devam etti.

Iğdır ve çevresinde, Elimbilen’in hikayesi, asırlardan beridir kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa anlatılmaya devam ediyordu.        ığdır melekli ata ocağı kent arşivinden


                 “Her toplumun mitolojisi o toplumun kültürel ve zihinsel yapısına ayna tutar”   

“ÖKÜZÜN İKİ BOYNUZU ARASINDA BİR DÜNYA”

 İnsanoğlu tarih boyunca üzerinde yaşadığı yeryüzünün şekli, yapısı ve meydana gelen doğa olaylarını da hep merak etmiş ve bu konuda gözlem ve deneyimlerinin yanında hayal gücünü de kullanarak çeşitli fikirler ortaya koymuştur. Bunlardan biriside depremlerin oluşuyla ilgili ortaya attığı mitolojilerdir.

   Özellikle Türklerin yoğun olarak yaşadığı büyük bir coğrafyada “Dünya öküzün boynuzundadır” sözü çok yaygındır. Çıkış merkezi Asya olan bu mitolojinin Asya ve Anadolu da olduğu gibi Iğdır ve çevresinde de halen yaşlılar tarafından anlatılmaktadır.

   Iğdır’da geçmişten günümüze kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa aktarılan bu Mitolojiye göre dünya’nın sarı bir öküz’ün boynuzları arasında olduğu, sarı öküzün ise büyük bir kaya parçasının üzerinde durduğu, bu kaya parçasının da su da bulunan bir balığın sırtına oturduğu anlatılmaktadır. Depremlerin oluşunun ise sarı öküzün herhangi bir sebepten dolayı hareket etmesinden kaynaklı olduğuna inanılmaktaydı.

   Geçmişte toprağı işlemek, insanların hayatlarını idame ettirmelerinin yegâne yolu idi. “Dünya öküzün boynuzundadır” sözünün anlam derinliği ise Iğdır yöresinde şu şekilde yorumlanmaktadır.

    Geçim kaynağı sadece tarım ve hayvancılığa dayanan atalarımızın bütün kazançları topraktan geliyordu, toprağı işlerken de en sadık yardımcıları olan öküz  toprağı ekip biçmede, ürünü kaldırmada, yük taşımada, harmanlamada ve öğütmede evin en kıymetlisi sayıldığından elbette ki bütün dünyayı bir öküzün boynuzları arasına sığdıracaklardı. Kısacası insanoğlunun tek geçim kaynağı olan topraktı ve bunu işlemenin de yolu makinenin olmadığı o dönemlerde öküze bağlıydı. Bu nedenle insanoğlu dünyanın yükünü öküzün sırtına yüklemişlerdir. Kaynak: Iğdır Melekli kent arşivi




 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol